Bu mes’elenin başka sahîh hadîsden alınmış olduğu düşünülmelidir. O hâlde, bugün Ehl-i sünnet kitâblarına yazılmamış sahîh hadîs yokdur. Hatâlı olan ictihâdlara ve bunları taklîd edenlere de bir sevâb verileceği unutulmamalıdır. Bu zemânda, dört mezhebin hiçbirinde, sahîh hadîse muhâlif bir ictihâd yokdur. İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” abdest almağı anlatmağa başlarken buyuruyor ki, (Mukallidin müctehidlerden gelen haberlerin delîllerini araması lâzım değildir). Müctehidin delîlini aramak ve öğrenmek bize emr olunmadı. Yalnız ona uymamız emr olundu. Bunun için, hiçbir ictihâdı beğenmemek câiz değildir. Bir ictihâdı beğenmemek, onun çıkarılmış olduğu âyeti veyâ hadîs-i şerîfi beğenmemek olur. Herkes kendi mezhebinin isâbetli olduğuna inanmalıdır. Kendi mezhebinin za’îf, başka mezhebin isâbetli olduğunu anlıyan âlimin, o mezhebe geçmesi lâzımdır. Zâten böyle yapmıyan bir âlim yokdur. Görülüyor ki, kendi mezhebi üzerinde donup kalan fıkh âlimi yokdur. Böylece mezheb değişdirmiş olan birçok âlimin ismleri,(Mîzân-ül-kübrâ)nın önsözünde yazılıdır.
Bir doktorun asabiyyeci, dâhiliyyeci ismini alması, doktorluğu bırakmak demek olmıyacağı gibi, Şâfi’î olmak, Hanefî olmak da, Muhammedî olmağı bırakmak değildir. Çünki, Şâfi’î de, Hanefî de Muhammedîdir. Muhammedî olmak için, imâm-ı Şâfi’î, Hanefî, Mâlikî veyâ Hanbelîden “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” birine tâbi’ olmak lâzımdır. Hattâ, sapık olan yetmişiki fırkadan olanlar da, Muhammedîdir. Muhammedî olmıyan kâfirdir. Dinde reformcu, bu sözü ile de, milyonlarca müslimâna kâfir demekdedir. Müslimâna karşı böyle söyliyen kimsenin kara câhil veyâ islâm düşmanı bir zındık olduğu anlaşılır.
40 — Dinde reformcu, ne diyeceğini şaşırmış bir sinirlilikle, (Gerçeği söylemekde kimseden pervâsı olmıyan zatlar, taklîdciliğin, münâkaşa etmek, meşhûr olmak, menfe’at sağlamak ve alışkanlıkdan ileri geldiğini söylemişlerdir.
İmâm-ı Süyûtî, her asrda ictihâd farz-ı kifâyedir dedi. Her asrda müctehid bulunması farzdır. Bunların mutlak müctehid olması lâzımdır. (Mutlak müctehid dördüncü asrdan sonra kalmamışdır. Sonra birkaç mutlak müctehid geldi ise de, bunların ictihâdları, tahsîl gördüğü mezhebin imâmının ictihâdına uygun düşdüğü için, ona intisâb etmiş sayılır) sözü doğru değildir. Bunun için bir kimse dört mezhebden birini taklîd etmeksizin müstakil bir ictihâd yolu tutsa, kimsenin ona i’tirâz etmeğe hakkı yokdur.