Bu hadîs-i şerîfdeki evin kalb olduğunu ve köpeğin de, kötü huylar demek olduğunu söylemiyorum. Açık ma’nâlarına inanmakla berâber, yukarıdaki ma’nâları da ilâve ediyorum. Bu sözüm, Ehl-i sünnet vel-cemâ’ati, Bâtınî denilen bid’at fırkasından ayırmakdadır. Bâtınîler açık ma’nâları terk edip, sapık ma’nâlar uydurmakdadırlar. Bir âyetin açık ma’nâsı, başka âyetlerin açık ma’nâlarına uymazsa, o zemân bu açık ma’nâsı bırakılıp te’vîl edilmesi, ya’nî çeşidli ma’nâlarından uygun olanın verilmesi lâzım olur. Böyle zarûret olduğu zemân, açık ma’nâ vermekde isrâr edenlere (Hışvî) denir. Bunun için, Kur’ânın zâhir ve bâtın ma’nâları vardır denilmişdir. Hep zâhir ma’nâsını veren Hışvî olur. Hep bâtın ma’nâsını veren (Bâtınî) olur. Yerine göre, ikisini cem’ eden, kâmil müslimân olur). Tesavvuf adamının sözünün ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olmadığını ancak zâhir ve bâtın ilmlerinde mütehassıs olan anlar. Tesavvuf âlimlerinin kullandıkları kelimelerin ma’nâlarını bilmiyen anlıyamaz. Böyle zül-cenâhayn olmıyan [İbni Teymiyye ve Abdülvehhâb oğlu gibi] kimseler, Bâyezîd-i Bistâmînin (Sübhânî mâ a’zama şânî) sözünü islâmiyyete uymuyor sanır. Muhyiddîn-i Arabî, bu sözün ma’nâsının kemâl-i tenzîh olduğunu uzun anlatmakdadır. İslâmiyyete uymıyan kimse, hârik-ul-âde şeyler yapabilir. Bunlara kerâmet denmez. (İstidrâc) denir. Evliyâ olarak bilinen birisini görmek için, Bâyezîd-i Bistâmî giderken, onun karşıdan geldiğini ve Kıbleye karşı tükürdüğünü gördü. Geriye dönüp, bu adam, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” edeblerinden birine uymadı. Velî olamaz dedi.
Bâyezîd-i Bistâmî buyuruyor ki, (Kerâmetler gösteren biri, meselâ su üstünde yürüse, bir anda uzaklara gitse, havâda uçsa, islâmiyyete uymadıkca, bunu Velî sanmayınız!). İslâmiyyete uymak için, dört mezhebden birini taklîd etmek lâzımdır. Müctehid olmıyanların, Eshâb-ı kirâmı taklîd etmelerinin câiz olmadığı sözbirliği ile bildirildi. [Çünki, Eshâb-ı kirâmın mezhebleri bilinmiyor.] İctihâd kıyâmete kadar bâkîdir. [Fekat, ictihâd edebilmek şartlarını hâiz olan âlim azdır. Bunların yeni ictihâdlar yapmalarına da lüzûm yokdur. Kıyâmete kadar, hâsıl olacak herşeyin hükmü dört mezhebden birinde mevcûddur.] Allahü teâlânın ençok sevdiği ibâdet, farzları yapmakdır. Nâfile ibâdetlerin kıymetlisi, farzlarla birlikde yapılıp, farzların içinde bulunan ve onları temâmlıyan nâfilelerdir.
Muhammed bin Fadl Belhî, 319 [m. 931] senesinde vefât etdi. Buyuruyor ki, (İslâmiyyet nûrlarının kalblerden ayrılıp, kalblerin kararmasına dört şey sebeb oldu.