Sebeblerin bulunması, işin yapılmasını îcâb etdirseydi, Allahü teâlânın da irâde ve ihtiyârı bozulurdu. İnsan bir işi yapıp yapmamağı irâde etmeden önce, zihninde düşünür, tartışır. Hangi taraf ağır gelirse, onu irâde eder. Bir satıcı ençok para veren müşteriye satar. Bu müşteri, malı satıcıdan cebren alamaz. Satıcı çok para veren adama satmağa mecbûr gibidir. Biri çıkıp da, az para verene satamazsın diyerek kızdırırsa başka düşünceler ve yeni tartışmalarla, buna satmağa da mecbûr olabilir.
Allahü teâlâ, gönderdiği dinler ile, insanlara iyi ve kötü işleri ve bunlara karşılık olan ni’metlerini ve azâblarını bildirerek, kulların irâdelerine sebebler hâzırlamakla berâber insanların zihnlerinde, onları iyi ve kötü yollara sevk edebilen ve birbiri ile tartışmakda, çekişmekde bulunan sebebler, düşünceler de yaratmışdır. Allahü teâlânın bildirdiği ve zihnde yaratdığı sebeblerin çatışmasından, iyilik tarafı ağır basarsa, insan iyi tarafı irâde eder. Meselâ bir me’mûr, iyi çalışmasını îcâb etdiren kanûn ve nizâmları bilirken, kanûna uymazsa, meselâ rüşvet alırsa, vicdânında kanûnun yasağına karşı ağır basan bir sebeb, bu yolsuzluğu yapmağa onu zorlamışdır. Yapılmayacak bir işi, dayanamamış, yapmışdır. Para teklîf edilmesi ve Allahü teâlânın zihnde yaratdığı para sevgisi, rüşvet almak irâde ve ihtiyârına mecbûr etmiş ise de, kanûn bunu iyi karşılamaz.
Hükûmet kanûnları gibi, din ve ahlâk kanûnlarını koyarak, onlara uymağı sıkı emr eden Allahü teâlânın, öte yandan hep kötülük isteyen nefs-i emmâreyi insanlarda yaratması, hükûmetin me’mûru tecribe için el altından rüşvet göndermesine, me’mûrun da, yaman bir imtihân geçirmekde olduğunu anlayarak dikkatli ve uyanık olması îcâb etmesine benzer.
Aklları yoran, fikrleri yıpratan bu ince bilgileri, din âlimleri, müslimânların başına belâ etmemişdir. Âlimler incelemişler ve binlerle kitâb yazmışlardır. Dinde reformcuların, çocukların sormalarına, incelemelerine hak verip de, din âlimlerinin incelemelerini ve yazmalarını kötülemelerine şaşılır.
Tabî’iyyecilerden bir kısmı ve komünistler, herşeyi tabî’at yapıyor dedikleri hâlde, bu gizli kuvveti anlıyamıyorlar. Herşeyin gizli bir kuvvet altında yapıldığına inanmak, müslimânlar için, niçin bir suç olsun?
Kazâ ve kader bilgisinde, şeyh-i ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, başka bir yol tutmuşdur. Bağdâd Müftîsi Şihâbüddîn Mahmûd Âlûsî de, bu yolda yürümüşdür. Bunlara göre, hayr ve şerri irâde etmek, insanın bir özelliğidir.