Hardal dânesi kadar iyilik eden karşılığına kavuşur) meâlindeki ve (Zerre mikdârı iyilik yapan onun karşılığını bulur) meâlindeki âyet-i kerîmelere dayanmakdadırlar. Bundan başka, çok cömerd olan Hâtem-i Tâînin ve Peygamberimizin dünyâya geldiğini müjdeleyen câriyesi Süveybeyi sevincinden âzâd eden Ebû Lehebin azâblarının hafîfleyeceğini bildiren hadîs-i şerîfler vardır. Fahr-i âlemi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” çok seven Ebû Tâlibin azâbının hafîfleyeceğini bildiren hadîs-i şerîf ise, pek meşhûrdur. Dâr-ül-islâmda bulunan kâfirlerin, islâmiyyetin muâmelât kısmına uymaları lâzımdır. İslâmiyyete uymak da, sevâb kazandırır ve azâbı azaltır. Kâfirlere âhiretde sevâb ve mükâfât olmayacağı için, azâblarının azalacağı düşünülür. Bundan başka îmâna gelen bir kimse, îmâna gelmeden önce yapdığı iyiliklerin karşılığına kavuşur. Buhârîde ve Müslim-i şerîfde bildirildiğine göre, Hâkim bin Hazâm, îmâna gelince, evvelce yapmış olduğu iyilikleri sormuşdu. Buna karşılık olan hadîs-i şerîfde, (Evvelce yapmış olduğun hayrlı ve fâideli işlerin makbûl olmak üzere müslimân oldun)buyurulmuşdur. Îmâna gelen kimsenin evvelce yapdığı bütün günâhları afv olur. Çünki, bir müslimân, Allah korusun, îmândan çıkar, mürted olursa, yapmış olduğu bütün iyilikleri yok olacağı gibi, yeni îmâna gelen bir kimsenin evvelki günâhları afv olur.
[Bir kâfir îmâna gelince, bütün günâhları afv olup, tertemiz olacağı için, ona saygı ve sevgi göstererek, gönlünü kazanarak düâsını almağa çalışmalıdır.]
Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler îmânın kalbde olduğunu, ya’nî îmânın kalb ile tasdîk demek olduğunu göstermekdedir.
(Îmân edenler ve sâlih, iyi amel işleyenler) meâlindeki âyet-i kerîme ve (Mü’min olarak sâlih amel işleyenler) meâlindeki âyet-i kerîme, îmân ile amelin başka başka olduklarını göstermekdedir. Eğer amel, îmânın parçası olsa idi, âyet-i kerîmede ayrıca bildirilmezdi. Birşey başka şeye atf edilince, ikisinin başka başka oldukları anlaşılır. (Hucurât) sûresi dokuzuncu âyetinde meâlen, (Mü’minlerden iki fırka birbiri ile döğüşürlerse, aralarını bulunuz!) buyuruldu. Allahü teâlâ, bu âyet-i kerîmede, birbiri ile harb etmek gibi, günâh işliyenlere mü’min demekdedir. Bundan sonraki (Mü’minler, elbette kardeşdir. Kardeşlerinizin arasını bulunuz) meâlindeki âyet-i kerîme, bunların mü’min olduklarını bildirmekdedir. (Nisâ) sûresi kırkyedinci ve yüzonbeşinci âyet-i kerîmelerinde meâlen, (Allahü teâlâ, şirki elbette afv etmez.