Böyle olduğunu, Kutbül-irşâd Abdüllah-ul-Haddâd hazretleri uzun açıklamış, bu arada şöyle demişdir: Velî öldükden sonra, kendine yakın olanlarla ilgilenir. Diri iken olan ilgisinden dahâ çok ilgilenir. Çünki, diri iken, kulluk vazîfelerini yapmakla da meşgûldür. Ba’zan bu meşgûliyyetleri ağır basar. Hele bu zemânda, çoğunlukla böyle olmakdadır. Seçilmişler ölünce, şeklleri, bedenleri gayb oluyor. Fekat, hakîkatleri mevcûd kalır. Kabrlerinde diridirler. Velî, kabrinde diri olduğu için ilmi, aklî ve rûhânî kuvvetleri hiç değişmez. Hattâ öldükden sonra, hepsi dahâ artar). Sahîfe 58. Bütün Velîler için böyle olunca, Peygamberler için ve hele hepsinin en üstünü olanı için nasıl olduğunu anlamalıdır. Bu açık hakîkati, ancak mezhebsizlik zehri ile bozulmuş olan ve dinden çıkmış mülhidlerin tuzaklarına düşmüş olan inkâr eder. Allahü teâlâ, bu büyük belâdan bütün müslimânları korusun! Âmîn. (El-muallim) mecmû’asından terceme temâm oldu. Bunların arabî aslları, (El-üstâz Mevdûdî) kitâbı ile birlikde, İstanbulda ofset yolu ile basdırılmışdır.
59 — Hindistânın büyük âlimlerinden Ahmed Rızâ hân Berilevî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Fetâvel-Haremeyn) ismindeki fetvâ kitâbında, yirmisekiz süâle cevâb vermekdedir. Bu fetvâları, Ehl-i sünnet âlimlerinin beyânlarına tam uygundur. Bunlardan on adedi, teberrüken aşağıda bildirilmişdir:
Süâl 1: Hindistândaki ingiliz câsûsları, kendilerine (Neyâşire) diyorlar. Cebrâîl aleyhisselâmın ve meleklerin ve cinnin ve şeytânların ve göklerin ve mi’râc mu’cizesinin ve Cennetin ve Cehennemin var oldukları ve bedenlerin müslimânların inandığı şeklde, tekrâr dirilecekleri doğrudur diyorlar. Fekat, bunları bildiren âyet-i kerîmelere, (Bâtıniyye) denilen kimselerin bir kısmının yapdıkları gibi, uydurma ma’nâlar veriyorlar. Bu söylenen şeyler, maddeden yapılmış değildir. Ma’nâ ve hayâlî şeylerdir, diyorlar. Âdetlerin ve fizik kanûnlarının dışında birşey var olamaz diyorlar. Böylece, Allahü teâlânın, tabî’at kanûnları dışında birçok şeyler yaratacağını inkâr ediyorlar. Mu’cizelere inanmıyorlar. Bunlara, tabî’atda gördükleri, öğrendikleri şeylere göre, ma’nâ veriyorlar. Allahın dînini yaymak için yapılan cihâdda, kâfirlerden alınan esîrlerin köle olarak kullanılması harâmdır, zulmdür. Vahşîlerin yapdığı şeydir, diyorlar. Bütün dinlerde bildirilmiş olan bu işi, Allah emr etmemişdir, diyorlar. Tefsîr kitâblarının ve hadîs kitâblarının hiçbirine inanmıyorlar. Bunların içindekilerin hepsini âlimler uydurmuşdur, diyorlar. Elimizde doğru olarak yalnız Kur’ân var. Biz Kur’âna yeni bilgilerimize göre ma’nâ veririz. İlk müslimânların anladıklarına ve onlardan bize ulaşanlara inanmayız diyorlar.