Yukarıda uzun anlatıldığı gibi, Allahü teâlâ, dilediğini yaratır. Birşeyi yaratmağa mecbûr değildir. Onun dilediği ve emr etdiği şeylerin hepsi hikmete uygundur, fâidelidir. Hiçbirisi çirkin değildir. Mu’tezile fırkasına göre, vâcib demek, yapılmadığı zemân, yapmıyana cezâ lâzım gelen iş demekdir. Buna göre, yapmadığı için kötülenemiyecek olan bir kimseye (yapması vâcibdir) denilemez. Cenâb-ı Hakkın birşeyi yaratması vâcibdir demek, o şeyi yaratmazsa, Allahü teâlâyı kötülemek, cezâlandırmak lâzım olur demekdir. Bu ise, Cenâb-ı Hakkın kusûrlu, noksan olduğunu, ancak o işi yaratınca temâmlanacağını, cezâlanmakdan kurtulacağını söylemek olur. Allahü teâlâya karşı bundan büyük bir cesâret, Onun kemâl sıfatlarına uymıyan bundan dahâ çirkin bir söz olamaz. Bu bozuk sözünüz, dahâ nice cevâblarla da geri çevrilebilir. Bu sözünüz, Yaratanı, yaratdıklarına benzetmek, onlar gibi ölçmek oluyor. Bu ise, hiçbir yol ile, olamaz. Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemediği gibi, hiçbir şey de hiçbir bakımdan Ona benzemez. Bundan başka, ma’sûm imâm bulundurmak, Allahü teâlâ üzerine vâcib olursa, her asrda bir Peygamber göndermesi, her şehrde bir ma’sûm imâm bulundurması, her hâkimi âdil, doğru eylemesi vâcib olmak lâzım olur. Evet, iyi kötü herkes, Allahü teâlânın, insanları rehbersiz, imâmsız olarak başı boş bırakmasını, câhil, sapık, karanlıkda yuvarlanmalarını doğru bulmaz.
Bunun için, Allahü teâlâ se’âdet, huzûr yolunu gösteren bir kitâb ve bunun kıymetini anlayacak kadar, bir akl vermişdir. Allahü teâlânın, ma’sûm imâmı, zemânın sâhibini her zemân gönderdiğini, kullarının işlerini, Onun eline bırakdığını söylerseniz, bu da çok bozuk, pek gülünç olur. Çünki, bin seneden beri, çocukları, torunları, yakınları öldüğü hâlde ve Şî’îler çoğaldığı hâlde, insânları irşâd etmek, gafletden uyandırmak için ve islâmiyyeti yaymak için meydâna çıkmayıp da gizli kalan ma’sûm bir imâm, nasıl fâideli olabilir? Herkese doğru yolu göstermek, hakları, sâhiblerine ulaşdırmak ve nice işleri yapmak vazîfeleri olduğu, nasıl söylenebilir? Böyle inanmak kadar, şaşkınlık ve hattâ sapıklık olur mu? Allahü teâlâ, birini doğru yola kavuşdurmazsa, ona kimse doğru yolu gösteremez.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Allahü teâlâ hiçbirşeyi yapmağa veyâ yapmamağa mecbûr değildir. Sizin (Nehcülbelâga) kitâbınızda yazılı olduğu gibi, hazret-i Alî “radıyallahü anh” Sıffîn muhârebesinde, hutbe okurken bunu açıkça bildirmişdir. Şöyle ki, (Sizin işlerinizi idâre etdiğim için, üzerinizde hakkım vardır. Benim üzerimde ve birbirinizin üzerlerinizde de haklarınız vardır. Bir kimsenin vereceği hak olunca, başkasından alacağı hak da olur.