Sizin de, yazının üstüne imzâ koyarak şâhid olmanızı ricâ ediyorlar. Peki iyi, dedim.
Perşembe günü, öğleden önce, toplantı yerine gitdim. Merkad-i Alîden “radıyallahü teâlâ anh” uzaklara kadar altmışbin kadar acem toplanmışdı. Oraya varıp oturunca, uzun bir kâğıd getirildi. Molla başının emri ile, Müftî aka Hüseyn okudu. Fârisî idi. Türkçesi şudur:
Allahü teâlânın âdeti ve hikmeti şöyledir ki, emrlerini yasaklarını bildirmek için, insanlara Peygamberler göndermişdir. Peygamberler arasında, sıra Peygamber-i zîşânımız (MUHAMMED MUSTAFÂ) “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretlerine geldi. Peygamberlerin sonuncusu olarak, Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını bildirip, vazîfesini yapdıkdan sonra, vefât etdi. Bundan sonra Eshâb-ı güzîn, Ebû Bekr-i Sıddîkın üstünlüğünü, iyiliklerini, işlerinin sâlih olduğunu düşünerek, halîfeliğe en haklı olduğunda sözbirliği ederek ve birleşerek, onu seçdiler. Seçenler arasında hazret-i Alî de vardı. Bu da, zorlanmadan, korkutulmadan, isteği ile seçdi. Böylece, onun hilâfeti, Eshâb-ı kirâmın hepsinin birleşmesi ile ve sözbirliği ile oldu. Onu seçen Eshâb-ı kirâmın hepsi, âdildir “radıyallahü teâlâ anhüm”. Kur’ân-ı azîm-üş-şânda (Muhâcirler ve Ensâr, herkesin önünde, üstünde olanlar…) ve (Sana ağaç altında söz veren mü’minlerden Allahü teâlâ, elbette râzı oldu) meâlindeki âyet-i kerîmeler ile medh edildiler. Bunlar için Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” de, (Eshâbım gökdeki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidâyete kavuşursunuz!) diye övmüşlerdir.
Ebû Bekr-i Sıddîkdan sonra, Onun ta’yîn buyurduğu Ömer Fârûk hazretleri halîfe oldu. Hazret-i Alî de, bunu seçenler arasında idi. Hazret-i Ömer, vefât ederken, altı kişiyi gösterdi. Bunlar kendi aralarından birini seçsin buyurdu. Bu altı kişiden biri, hazret-i Alî idi. Beşi, sözbirliği ile hazret-i Osmânı halîfe seçdi. Hazret-i Osmân, kimseyi göstermiyerek şehîd oldukdan sonra, bütün Eshâb sözbirliği ile, hazret-i Alîyi halîfe seçdi. Bu dördü bir arada yaşadıkları zemân, aralarında, hiç bir geçimsizlik, hiçbir çatışma olmadı. Hep, birbirlerini severler, medh ve senâ ederlerdi. Hattâ, hazret-i Alîye, Şeyhaynı sorduklarında, bu iki zât, âdil ve haklı olarak seçilmiş imâmlardır buyurmuşdu. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk da, halîfe olunca, içinizde Alî de bulunduğu hâlde, beni seçdiniz mi? dedi.
Ey acemler! Dört halîfenin üstünlükleri ve hilâfetleri, işte bu sıra üzeredir. Herkim bunları söğerse, kötüler, lekelemeğe dil uzatırsa, çoluk çocukları ve kanı şâha halâl olacakdır. Öyle kimseler, Allahın ve meleklerin ve kitâb ve Peygamberlerin la’netinde olsun!