401

Gitdi. Et getirdi. Ateşi alevlendirmek için üflerken mubârek sakalı tutuşdu. Bunlar, masal değildir. Târîh kitâblarında yazılı olan vak’a ve olaylardır. Şimdi ba’zı kimseler sinema rejisörlerinin çevirdiği yapma filmleri, tabî’î vak’a imiş gibi seyr edip, İslâm târîhlerine mitoloji, hurâfe, hikâye diyor.

Dördüncü İslâm halîfesi olan hazret-i Alî “radıyallahü anh” da böyle idi. Vefât ederken, dünyâ malı olarak, geride Düldül adındaki, Resûlullahdan kalan katırı ile, Zülfikâr adındaki kılıncı ve mubârek gömleği kalmışdı. Bunlar da, bir yehûdîde rehn, ya’nî ipotek idi. Peygamberlerin sonuncusu ve âlemlerin efendisi olan Muhammed aleyhisselâm vefât ederken de, sac ağacından bir karyola, bir gömlek ve bir elbise bırakmışdı. Yirmi deve, yüz koyun ve yedi keçisinin sütlerini, Eshâb-ı kirâmın fakîrlerine verirdi. Kendi için bir evi dahî yok idi. Dört halîfe, hep Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” gibi yaşadı. Onun yolundan hiç ayrılmadı. Dördü de, İslâmiyyetin emri olan halîfeliği, yük altına girer gibi kabûl eylemişdi ve ümmet, sözbirliği ile seçdiği ve istediği için halîfe olmuşlardı. Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin hadîs-i şerîflerinde, (Ümmetimin oyları dalâlet üzerinde toplanmaz) ve(Mü’minlerin güzel dediği şeyi, Allahü teâlâ da güzel kabûl eder)buyurulmuşdur. Ümmetin seçdiği dört halîfeye, zor ile güç kullanarak halîfe oldular demek, çok büyük bir şaşkınlık, iğrenç bir iftirâdır. Ebû Bekr-i Sıddîk hazretlerinin halîfeliğe hevesli olmadığını, şu hâdise de açıkça gösteriyor. Şöyle ki, kâfirleri müslimânlara yaklaşdırmak, onların gönlünü kazanmak için, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bunlardan ba’zısına, beytülmâldan mal verirdi. Kendilerine mal verilen kâfirlere (Müellefe-i kulûb) denirdi. Ebû Bekr “radıyallahü anh” halîfe olunca, müellefe-i kulûbdan birisine, evvelce verildiği gibi, beytülmâldan bir mikdâr erâzî vermişdi. Bu kimse, Eshâb-ı kirâmın Ömeri çok sevdiğini görerek, bunu ileride halîfe seçeceklerini düşünerek aldığı tapu senedini buna da imzâlatmak ister. Senedi gösterince, hazret-i Ömer senedi alıp doğru halîfeye gelir ve beytülmâldan buna niçin toprak verdiğini sorar. Halîfe beytülmâldan müellefe-i kulûbe Resûlullah zemânında da erâzî verildiğini söyleyince, hazret-i Ömer, (O zemân müslimânlar za’îf olduğu için veriliyordu. Şimdi ise, o za’îflik ve mecbûriyyet kalmadı. Şimdi böyle birşey lâzım olsa bile, Eshâbdan altı-yedi kişi ile görüşüp danışdıkdan sonra verilebilir) dedi. Halîfe, bu sözü yerinde görüp, (Yâ Ömer! Halîfeliğe seçildiğim zemân, bu işe lâyık olmadığımı söylemiş ve kaçınmışdım ve senin dahâ uygun olduğunu bildirmişdim.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.