Bunu birçok kitâblar, meselâ büyük âlim İbni Esîr Cezrî hazretleri (Câmi’ul-üsûl) kitâbında yazmakdadır. Bu zât köle idi. Fıkh âlimlerinden çoğu kölelerden yetişmişdir. İmâmın babası Sâbit, müslimân ana babadan dünyâya geldi. Sâbit, hazret-i Alînin sohbetinde bulunurdu. İmâm hazretlerinden çok feyz aldı. İmâm-ı Alî, Sâbite ve evlâdına hayr ve bereket ile düâ etdi. Zûtânın ikinci ismi Nu’mân idi. Bu Nu’mân, Nevruz günü, hazret-i Alîye, fâlûzec, ya’ni pelte, jele ikrâm etmişdi. İmâm-ı a’zam hazretleri İmâm-ı Şa’bîden ve bu, yüzdört târîhinde vefât edince, Hammâddan ders aldı. Hammâd, hicretin yüzyirminci senesinde vefât edince, bütün islâm memleketlerinden, ilm âşıkları, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin yanına üşüşdü. Talebe yetişdirmeğe başladı. O zemân, Şaddar adında bir âlim yokdu. Böyle bir kimseden ders aldığı, hiçbir islâm kitâbında yazılı değildir.
İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sâbit hazretlerinin her sözü, her işi, Kur’ân-ı kerîm ile ve hadîs-i şerîfler ile idi. (Mîzân-ül-kübrâ) kitâbında diyor ki, (Bir kimse, dört mezheb imâmının sözlerini, kıskanmadan ve inâd etmeden, insâf ile incelerse, herbirinin, gökdeki yıldızlar gibi olduklarını görür. Bunlara dil uzatanları, bu yıldızların sudaki hayâllerini görüp, yıldız sanan ahmak gibi görür.) İmâm-ı a’zam buyurdu ki, nass [ya’nî âyet, hadîs] olan yerde kıyâs yapılmaz. Biz, zarûret olmadıkça kıyâs yapmayız. Bir süâl karşısında kalınca, önce Kur’ân-ı kerîmde ararız. Bulamazsak, hadîs-i şerîflerde ararız. Yine bulamazsak, Eshâb-ı kirâmın herhangi birinin sözlerinde ararız. Bu süâlin cevâbını bunlarda da bulamazsak, kıyâs yaparak cevâbını buluruz. Bir kerre de buyurdu ki, (Bir süâlin cevâbını, âyetde ve hadîs-i şerîflerde bulamazsak, Eshâb-ı kirâmın çeşidli cevâblarını bulursak, kıyâs yaparak, bu cevâblardan birini seçeriz). Bir kerre de buyurdu ki, (Âyetde ve hadîslerde bulamadığımız bilgilerde, hazret-i Ebû Bekrin, Ömerin, Osmânın ve Alînin “radıyallahü anhüm” cevâblarını seçeriz. Resûlullahdan gelen hadîs-i şerîflerin başımız üstünde yeri vardır. Onlara uymıyan birşey söylemeyiz). İmâm-ı a’zam, hiçbir yerde bulamadığı bir bilgi için, kendi kıyâs etdikden sonra, hazret-i Ebû Bekrin sözünü işitirse, kendi re’yini bırakıp, o söze uygun cevâb verirdi. Bütün Eshâb-ı kirâm için de böyle yapardı. Ebû Mutî’ diyor ki, bir Cum’a sabâhı Ebû Hanîfe ile birlikde Küfe Câmi’inde idim. Süfyân-ı Sevrî ve Mukâtil ve Hammâd bin Müslim ve Ca’fer Sâdık ve dahâ başkaları içeri girip, Ebû Hanîfeye sordular, senin, din işlerinde hep kıyâs yaparak cevâb verdiğini işitdik. Senin için korkduk, dediler. İmâm-ı a’zam öğleye kadar, bunlarla münâzara eyledi. Mezhebini uzun anlatdı.