Seyr ve sülûklerindeki ve makâmları aşmalarındaki sür’ati ve vâsıl olduğu makâmlar, eğer anlatılırsa, korkarım ki, kendini yakın bilenler uzağa kaçar. Vâsıl oldum sananlar, ayrılık yolunda koşarlar. Hâllere, yüksek makâmlara, eşsiz vâridâta ve kemâllere kavuşunca, mubârek babası kendisine mutlak icâzet verdi. Bu oğlu da, zâhir ve bâtın ilmlerinde, adım adım yüksek babasını ta’kîb eyledi. Keşfleri çok doğru ve çok kuvvetli olup, uzak memleketlerdeki talebesinin vilâyetin hangi mertebesinde olduğunu ve meşrebinin nasıl olduğunu haber verirdi.
Birgün, yüksek babasının “kuddise sirruh” huzûrunda: (Ben, kendimi cihânı aydınlatan bir nûr görüyorum) buyurdu. İmâm-ı Rabbânî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”: (Ey oğlum, Sen kendi zemânının kutbu olacaksın. Şu sözümü unutma!) buyurdu. Dahâ sonra, yüksek babalarından, vefâtına yakın alınan (Kayyûmluk) makâmı bu oğluna verildi. Böylece, (Kayyûm-i zemân) ve(Kutb-i devrân) oldu. İmâm-ı Rabbânî, bu oğluna: (Benim bu dünyâ ile ilgim, kayyûmluk sebebi ile idi. Şimdi bunu, sana verdiler. Bütün kâinat, tâm bir şevk ile, yüzünü sana çevirdi. Benim âhırete intikâlim yaklaşdı) buyurdu. Yine buyurdu ki: (Sende asâletden bir pay görünüyor. Senin yaratılış hamurunun mayasına, Peygamber efendimizin “aleyhisselâm” hamuru yoğurulurken artan kısmından bir parça koydular). Bir kerre de: (Bu oğlum sâbikûndandır) buyurdu.
Velhâsıl, mubârek vücûdu, yüksek babası gibi, Allahü teâlânın âyetlerinden, işâretlerinden büyük bir âyet ve işâret idi. Karanlık cihân, onların bereketi ile aydınlandı.
Derin esrârı ve ma’rifetleri bildiren mektûbları üç cild hâlinde toplandı. Yüksek babasının mektûblarından anlaşılamıyan yerleri, yine fârisî olarak, îzâh etdi. Gizli birşey bırakmadı. Mektûbâtı 1340 [m. 1922] de yeniden yazılıp, 1395 [m. 1985] de Pâkistânda nefîs olarak basdırılmışdır.
Kerâmetleri sayılamıyacak kadar çokdur. Vefâtlarına bir gün kala, Serhendde ve yakın şehrlerde, her evin kapısında gizli bir ses duyuldu: (Yarın Kayyûm-i zemân Muhammed Ma’sûm vefât edecek, görmek isteyenler acele etsin!) diyordu.
1068 [m. 1658] senesinde, Kâ’be-i mu’azzamayı ve Ravdat-ülmütahherayı ziyâretleri esnâsında hâsıl olan vâridât ve hâlleri (El-yevâkit) isminde bir kitâb hâlinde basılmışdır. Kâ’be-i mu’azzamanın hakîkatinin, kendisine iltifât eylemesi, Resûlullah efendimizle “aleyhisselâm” olan konuşmaları, çeşid çeşid ikrâmlara, yeni yeni makâmlara, o huzûrda kavuşmaları, ne tatlı hâller, ne güzel sözlerdir.