İyi bil ki, amelsiz ilm, insanı kurtaramaz. Bunu sana bir misâl ile anlatayım: Bir kimse, dağda bir arslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesûr olursa olsun, bu âletleri kullanmadıkça, arslandan kurtulabilir mi? Sen de bilirsin ki, kurtulamaz. İşte bunun gibi, bir kimse ne kadar ilm sâhibi olursa olsun, bildiğine göre hareket etmezse, ilminin fâidesi olmaz. Diğer bir misâl, bir tabîb hastalansa, hastalığını teşhis edip ilâcını da bilse ve bu ilâc hakîkaten o hastalığa çok iyi gelse, ilâcı kullanmadıkça, yalnız bilgisinin onu iyi edemiyeceğini pekâlâ bilirsin. Şâ’irin dediği gibi:
Binlerce litre ilâc yapsan,
Fâidesi olmaz içmedikçe.
Bir insan ne kadar ilm edinse, ne kadar kitâb okusa, bildiklerini yapmadıkça fâidesi olmaz.
6 — Allahü teâlânın emr etdiği, beğendiği iyi şeyleri yaparak onun merhametini kazanmaz isen, rahmetine kavuşamazsın. Bir âyet-i kerîmede meâlen, (İnsan yalnız çalışmakla ve ibâdet yapmakla se’âdete kavuşur) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, sonra başka âyet ile değişdirildi, diyen olursa; böyle söyliyen değişsin, yıkılsın. Eğer bu âyet değişdirildi dersen, diğer âyetlere ne diyeceksin? Bir âyet-i kerîmede meâlen, (Allahın rahmetine kavuşmak istiyenler, emrlerini yapsınlar) buyuruldu. Bir âyet-i kerîmede meâlen, (Dünyâda yapılanların karşılıklarını göreceklerdir) ve bir âyet-i kerîmede meâlen, (Îmân edip, ibâdet yapanlar ve harâmlardan kaçanlar, elbette Cennetlere girecek, ni’metlere kavuşacaklardır) ve bir âyet-i kerîmede meâlen,(Cennet yalnız îmân edip, ibâdet edenler içindir) ve bir âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlâya ve Onun Peygamberlerine itâ’at edenler, âhıretde Peygamberlere ve sıddîklara ve şehîdlere ve sâlihlere verilen ni’metlere ortak olacaklardır) buyuruldu. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” hadîs-i şerîfde, (Müslimânlık beş şey üzerine kurulmuşdur: Birincisi, Allahü teâlâya ve Muhammed aleyhisselâmın Onun Peygamberi olduğuna inanmak, ikincisi her gün beş vakt nemâz kılmak, üçüncüsü, senede bir kerre malının kırkda birini müslimân olan fakîrlere zekât vermek, dördüncüsü, Ramezân-ı şerîf ayında her gün oruc tutmak, beşincisi, Mekke-i mükerremeye giderek, ömründe bir kerre hac etmek) ve bir hadîs-i şerîfde, (Îmân, altı şeye kalb ile inanmak ve inandığını dili ile söylemek ve Allahü teâlânın emrlerini beğenmekdir)buyurdu. İnanmakla ve söylemekle îmân hâsıl oluyor, ibâdet etmekle kemâle gelip cilâlanıyor.