480

İngiliz kilisesi yanında Roma kilisesini, ya’nî katolikliği de biraz tedkîk etdim. Gördüm ki, katoliklerin i’tikâdları, İngiliz kilisesine bağlı protestanların i’tikâdlarından dahâ fazla hurâfelerle doludur. Hele, katoliklerin Papaya bağlı olmaları ve onu günâhsız kabûl ederek ona âdetâ yarı ilahlık vermeleri, onlardan dahâ fazla nefret etmeme sebeb oldu.

Şimdi yüzümü şarka çevirerek, şark dinlerini incelemeğe başladım. Mecûsîlerin dînini hiç beğenmedim. Çünki bunlar, râhib sınıfına pek çok imtiyâzlar veriyorlardı. Paryalara ise, âdetâ hayvan mu’âmelesi yapıyorlardı. Fakîre şefkat elini uzatmak akllarına gelmiyordu. Onların fikrince, bir insan fakîrse, bu onun kendi kabâhatiydi. Eğer, hiç ses çıkarmadan, şikâyet etmeden çile doldurursa, belki râhiblerin düâsı sâyesinde hâli dahâ iyi olabilirdi. Bu fikri, râhibler ehâlinin kendilerinden korkması ve onlara sıkı sıkı bağlanması için yayıyorlardı. Onun için, mecûsîliği nefret ile karşıladım. Hele mecûsîlerin, hayvanlara da tapması, nefretimi artdırdı. Böyle bir din, hak din olamazdı.

Budistliğe gelince, budistler felsefî düşünce ve inançlara bağlıydılar. Onlar bana, eğer gayret edecek olursam, çok uğraşırsam, gereken fedakârlıkları yaparsam, büyük kudretlere varacağımı ve dünyâ ile âdetâ kimyâ tecribeleri yapar gibi, oynayabileceğimi söylediler. Fekat budistlikde, ben hiçbir ahlâk kâ’idesi bulamadım. Burada da râhibler, diğer insanlardan farklıydılar ve onlardan çok dahâ yüksek bir mevkı’de bulunuyorlardı. Bana, hakîkaten insanı hayretlere düşüren birçok ma’rifetler öğretdiler. Fekat bunların din ve Allah ile hiçbir ilgisi yokdu.

Bu ma’rifetler, spor veyâ hokkabazlık yapar gibi vakt geçirmeğe, bunları bilmiyenleri hayrete düşürmeğe yarıyordu. İnsanın rûhunu temizlemekden ve onu Allahü teâlânın rızâsına, muhabbetine yaklaşdırmakdan çok uzakdı. Allahü teâlâ ile ve Onun yaratdığı varlıklarla hiç bir ilgisi yokdu. Biricik fâideleri, insanı tâm disiplin sâhibi yapmasıydı.

Buda, muhakkak ki çok okumuş, zekî bir insandı. O, insanlardan her şey için fedâkârlık istiyordu. (Bir fenâlığa karşı koyma!), (Bütün arzû ve ihtirâsları terk et!), (Yarını düşünme!) gibi emrler veriyordu. Îsâ aleyhisselâm da, aynı şeyleri söylemiyor muydu? Fekat insanlar, bu gibi emrleri, ancak hıristiyanlığın başında, dahâ îsevîlik tertemiz iken ta’kîb etmişler, sonra bırakmışlardı. Budistlerde de, aynı hâli gördüm. Eğer insanlar, Îsâ aleyhisselâm veyâ Buda kadar temiz olabilseler, belki onların gösterdiği yollardan giderek Allahü teâlânın rızâsına kavuşabilirlerdi.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.