Herhangi bir memleketdeki bilgisayar, bu adrese bağlanınca, bütün kitâblarımız ekrânda görünür. Dilediği kitâbı seçerek ekrânda okur. (Tam İlmihâl) sahîfe 563 e bakınız!]
Îmânı olmayan kimsenin, sonsuz olarak Cehennem ateşinde yanacağını Peygamber efendimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” haber verdi. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü teâlânın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lâzımdır. Sonsuz olarak ateşde yanmak ne demekdir? Herhangi bir insan, sonsuz olarak ateşde yanmak felâketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lâzım gelir. Bu korkunç felâketden kurtulmak çâresini arar. Bunun çâresi ise çok kolaydır. (Allahü teâlânın var ve bir olduğuna ve Muhammed aleyhisselâmın Onun son Peygamberi olduğuna ve Onun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak) insanı bu sonsuz felâketden kurtarmakdadır. Bir kimse, ben bu sonsuz yanmaya inanmıyorum, bunun için böyle bir felâketden korkmuyorum, bu felâketden kurtulmak çâresini aramıyorum derse, buna deriz ki, (İnanmamak için elinde senedin vesîkan var mı? Hangi ilm, hangi fen inanmana mâni’ oluyor?) Elbet vesîka gösteremiyecekdir. Senedi, vesîkası olmayan söze ilm, fen denir mi? Buna zan ve ihtimâl denir. Milyonda, milyarda bir ihtimâli olsa da, (sonsuz olarak ateşde yanmak) korkunç felâketinden sakınmak lâzım olmaz mı? Az bir aklı olan kimse bile, böyle felâketden sakınmaz mı? Sonsuz ateşde yanmak ihtimâlinden kurtulmak çâresini aramaz mı? Görülüyor ki, her akl sâhibinin îmân etmesi lâzımdır. Îmân etmek için vergi vermek, mal ödemek, yük taşımak, ibâdet zahmeti çekmek, zevkli, tatlı şeylerden kaçınmak gibi sıkıntılara katlanmak lâzım değildir. Yalnız kalb ile, ihlâs ile, samîmî olarak inanmak kâfîdir. Bu inancını inanmayanlara bildirmek de şart değildir. Sonsuz ateşde yanmaya inanmayanın buna çok az da bir ihtimâl vermesi, zan etmesi akl îcâbıdır, insanlık îcâbıdır. Sonsuz olarak ateşde yanmak ihtimâli karşısında, bunun yegâne ve kat’î çâresi olan(ÎMÂN) ni’metinden kaçınmak, ahmaklık, hem de çok büyük şaşkınlık olmaz mı?
Senâüllah Pânî-pütî “rahmetullahi aleyh”, (Hukûk-ul-islâm)kitâbında buyuruyor ki, (Allahü teâlânın varlığı, sıfatları, râzı olduğu ve beğendiği şeyler, ancak Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” bildirmesi ile anlaşılır. Akl ile anlaşılamaz. Bunları bize Muhammed aleyhisselâm bildirdi. Hulefâ-i râşidînin çalışmaları ile, her tarafa yayıldı. Eshâb-ı kirâmdan ba’zıları, ba’zı bilgileri işitmişlerdi. Bu bilgilerin hepsini topladılar. Eshâb-ı kirâmın bu husûsda üzerimizdeki hakları çok büyükdür. Bunun için hepsini sevmemiz, övmemiz ve itâ’at etmemiz emr olundu “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”). Bu kitâb fârisî olup, Lahorda ve 1410 [m. 1990] da İstanbulda Hakîkat Kitâbevi tarafından basdırılmışdır.