–4–
SONSÖZ
Kitâbımız burada sona erdi. Zan ediyoruz ki, bu kitâbı dikkat ile okuyan bir kimse, Müslimânlığın ve Hıristiyanlığın mukaddes kitâblarından hangisinin hakîkî Allah kelâmı [sözü] olduğunu hiç tereddüd etmeden anlayacak, Kur’ân-ı kerîmi mukaddes kitâb, İslâm dînini de hak din, Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemi de hak Peygamber olarak kabûl edecekdir. Burada bir fikr akla geliyor: Mâdem ki İslâm dîni hak dindir. En büyük kudret sâhibi olan Allahü teâlâ, bütün insanları hidâyete kavuşduramaz mıydı? Ya’nî, bütün insanları müslimân yapamaz mıydı? Bunun cevâbını, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde vermekdedir. Secde sûresi 13. cü âyetinde meâlen, (Biz dileseydik, bütün insanları hidâyete erişdirirdik. Fekat, insanlardan ve cinlerden kâfir olanlarla Cehennemi dolduracağımı va’d etdim, söz verdim) buyurulmuşdur ve Mâide sûresi, 48. ci âyetinde meâlen, (Allah isteseydi sizleri, tek bir ümmet yapardı. Fekat, itâ’at edeni isyân edenden ayırmak istedi)buyurulmuşdur. Demek oluyor ki, Allahü teâlâ insanları tecribe etmekdedir. Onlara en büyük silâh olan (akl)ı vermiş, onlara en mükemmel rehber olan Kur’ân-ı kerîmi ve en büyük yol gösterici olarak son Peygamberini “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” göndermiş, emrlerini ve nehylerini bildirmiş, bunlara göre hareket etmeleri için de, insanlara irâde ve ihtiyâr vermişdir. Yûnus sûresi, 108. âyetinde meâlen, (De ki: Ey insanlar! Rabbinizden size hakîkat [Kur’ân-ı kerîm] gelmişdir. Hidâyete [Doğru yola ] giren ancak kendi kazancı için girmiş, dalâlete düşen [sapıtan] de, kendi zararına olarak sapıtmışdır. Ben sizin vekîliniz değilim!) buyurulmuşdur.
O hâlde, kendi yolumuzu kendimiz seçmek, kendi hareketlerimizi kendiliğimizden Allahü teâlânın kitâbına uydurmak zorundayız. Bunun için de, herşeyden evvel, rûhumuzu beslemeliyiz. Rûhun gıdâsı (din)dir. Rûhunu beslemeyen dinsiz insanların bir âdî hayvandan farkları yokdur. Bu gibi insanlarda, sevgi, acıma, şefkat, anlayış ve merhamet kalmaz. Böyle olanları, en kötü maksadlar için kullanmak, çok kolaydır. Çünki, bunları kötü işlerden koruyacak inandıkları, itâat etdikleri, teslîm oldukları, yüksek bir varlık kalmamış, inançları gayb olmuşdur. Bu gibi insanlar, korkunç bir canavar gibidirler, nerede, kimlere, ne şeklde kötülük yapacakları belli olmaz. İnsanlık âlemini mahveden en denî, en fenâ işler, böyle kimselerden zuhûr eder.