Dünyâda ve âhıretde se’âdete kavuşmak için, tek çârenin, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ” kitâblarında gösterilen yol olduğunu bildiriyoruz. Bu se’âdeti, kurtuluş yolunu insanlığa tanıtmağa uğraşıyoruz. Buna karşılık, hiçbir dünyâ menfe’ati düşünmiyoruz. Kimseden birşey beklemiyoruz. Bid’at sâhibleri, mezhebsizler, her çeşid islâm düşmanları, kitâblarımızın okunmasını, yayılmasını istemiyebilir. Kitâblarımıza karşı şeytânca iftirâlar yapabilirler. İlm sâhibi olmadıkları için, ilmî bir kusûr bulamıyorlar. Kitâblardan para kazanıyor. Menfe’at sağlıyor da diyemezler. Bu kitâblar bozukdur. Bunları okumayınız diyenler oluyor. Neresi bozuk? Gösterin denildikde, öyle işitdik, öyle imiş diyorlar. Elhamdülillah! Uyanık gençler, bu bölücülere aldanmıyor. Okuyanlar, hep artıyor.]
Bu yıkıcıları, bölücüleri de sevmemelidir. Fekat, insanın kendi günâhlarını unutmaması ve ezelde kendi hakkında nasıl takdîr olunduğunu ve son nefesinin nasıl olacağını düşünmesi lâzımdır. Âhıretde kimin kimden üstün olacağı, dünyâda kesin olarak bilinemez. Çok din adamı, kâfir olarak can vermişdir. Çok kâfirlere de îmân ile can vermek nasîb olmuşdur. Şimdi, kâfire Cehennemlik, kendine Cennetlik diyen kimse, gaybı bildiğini iddiâ etmiş olur. Bu ise, küfrdür. Çünki, Cennetlik ve Cehennemlik olmak son nefesde belli olur. Son nefesin nasıl olacağını söylemek, gaybı bilmek olur. Onun için, kimseye tekebbür etmek câiz değildir.
Süâl: (Kâfire ve bid’at sâhibine nehy-i münker yapmak, nasîhat vermek lâzımdır. Kendini bunlardan aşağı gören kimse, onlara nasıl nasîhat verebilir? Bundan başka, âdet-i ilâhiyye şöyledir ki, insan nasıl yaşadı ise, öyle can verir. Bunun aksi olmuş ise de, nâdirdir. Hem de, Allahü teâlâ, mü’minleri medh etmekde, îmânsızlardan üstün olduklarını bildirmekdedir) denirse, buna (cevâb) olarak deriz ki, onları sevmemek lâzım olması, Allahü teâlâ(Sevmeyiniz!) dediği içindir. Onlardan dahâ üstün olduğumuz için değildir. Sultân, küçük oğlunu, hizmetçisi ile bir yere gönderirken, çocuk kabâhat yaparsa, darılmasını, hattâ dövmesini emr eder. Bu da, çocuk kabâhat yapınca, onu döver. Fekat döverken, kendisinin çocukdan dahâ kıymetli olmadığını bilmekdedir. Ona tekebbür edemez. Mü’minin kâfiri sevmemesi, buna benzemekdedir. Allahü teâlâ mü’minlerin, kendilerinin değil, îmânlarının üstün olduğunu bildirdi. Îmân kimde bulunursa, o üstün olur. Sonsuz üstünlük, son nefesde belli olur.
İbâdetin kıymetli olması da, şartlara bağlıdır. Müslimân, (mâlâ-ya’nî) ile, ya’nî fâidesiz şeyler ile vakt geçirmez. Hazret-i Ebû Bekr buyurdu ki, biz, bir harâma düşmek korkusundan dolayı, yetmiş halâli işlemekden sakınırdık.