Fâre, kedi, köpek, karanlıkda da görür. Uzakdan, çabuk koku alırlar. Bütün bu kuvvetler, insan için şeref olamaz. Bunlar, şeref sayılsaydı, ismleri geçen hayvânlar, insandan dahâ şerefli, dahâ üstün olurlardı. İnsanın şerefi, rûhunun iki kuvvetinden gelmekdedir. Kalb ve rûh, ilm, nutk kuvveti ile, fazîletleri, üstünlükleri anlıyacak, amelî kuvveti ile, bunlara sarılacak, kötülüklerden sakınacakdır.
Allahü teâlâya ma’rifet hâsıl etmek, inanmak, yalnız lâfla olmaz. Îmânın altı şartı olan(Âmentü)nün ma’nâsına kalb ile inanmakla olur. Bu altı şartdan beşincisi (Kıyâmet) gününe, ya’nî öldükden sonra dirilmeğe inanmakdır.
İslâm düşmanları diyor ki, (Cennet ni’metlerinin, kuş etleri, meyvalar, süt, saf bal, köşkler, hûrî kızları gibi, bedene tatlı gelen şeyler oldukları bildirilmişdir. Bunlar ise, şehveti, hayvânî arzûları yerine getirecek şeylerdir. Rûhun se’âdeti, insanın yüksekliği, ma’rifet ve aklın beğendiği şeyler olduğuna göre, Cennetde bunlar unutulacak, hayvânî zevkler, rûhun zevklerini örtecekdir. Bu hâl, dünyâdaki yüksek insanların, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, Velîlerin, Âlimlerin “rahime-hümullahü teâlâ”, Cennetde, en aşağı insan, hattâ hayvân derecesine düşeceklerini göstermez mi? Bundan başka, bedenin zevk, lezzet alabilmesi için, önce elem, acı duyması lâzımdır. Beden sıkılmayınca, birşey istemez. Meselâ, açlık acısı olmayınca, yimek, içmek lezzeti anlaşılmaz. Yorgunluk, uykusuzluk sıkıntısı olmadan, râhatlık ve uyku lezzeti anlaşılmaz. Cennetde hiçbir sıkıntı olmıyacağı için, bedenin bu lezzetleri duymasına da imkân yok demekdir) dediler. Hattâ İbni Sînâ, (Şifâ) ve (Necât)kitâblarında, Kıyâmet gününü anlatdı ise de, (Muâd) ismindeki kitâbında, inanmadığını açıklamakdadır. Nasîrüddîn-i Tûsî de, (Tecrid) kitâbının ba’zı yerlerinde tekrâr dirilmeği anlatıyor ise de, başka yerlerde de, aksini bildiriyor.
Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliği ile bildiriyor ki, Kıyâmet günü, bu beden tekrâr var olacakdır. Fekat, Cennet ni’metlerini, lezzetlerini yalnız bedenin lezzeti zan etmek yanlışdır. Dünyâda yükselmeğe başlıyan bir rûh, bedenden ayrılınca, kıyâmete kadar, her ân, yükselmeğe devâm eder. Cennetde beden, sonsuz kalabilecek evsâfda dünyâdakinden bambaşka özellikde var olacakdır. Yükselmiş olan rûh, bu cesed ile birleşerek kıyâmet hayâtı başlayacakdır. Cennetde, bedenin ve rûhun ayrı ayrı ni’metleri, lezzetleri olacakdır. Yüksek olanlar, Cennetde de rûhun lezzetlerine ehemmiyyet vereceklerdir. Rûhun lezzeti, bedenin lezzetlerinden farklı ve katkat ziyâde olacakdır. Rûhun lezzetlerinin en tatlısı, en yükseği de, Allahü teâlâyı görmek olacakdır. Yüksek insanların, âriflerin, dünyâda iken, rûh Cennetine girmeleri, âhıretdeki rûh lezzetlerinden bir kısmına kavuşmaları câizdir denildi.