Bu âlemde bulunan herşeyin, orada bir benzeri vardır. Hattâ, orada benim gibi bir İbni Abbâs vardır).
Tesavvuf mütehassısları “rahime-hümullahü teâlâ” diyor ki, insan ölünce, rûhu bedenden ayrılır. İnsanın dünyâda iken yapdığı iyi işleri, îmânı ve güzel ahlâkı, nûrlar, ışıklar, bostanlar, çiçekler, hûrîler, köşkler, inciler şeklini alırlar. Câhilliği, sapıklığı, kötü huyları da, ateşler, karanlıklar, akrebler, yılanlar şeklinde görünürler. Îmânlı ve iyi huylu rûh, ni’metleri Cennetlere kendi götürmekdedir. Kâfir ve fâsık rûhlar da, ateşleri, azâbları, kendisi birlikde götürür. Rûh, bu cism âleminde kaldıkca, yüklendiği bu şeyleri anlıyamaz. Bedene bağlılığı ve cism âlemine dalmış olması, onları anlamasına mâni’ olur. Rûh, bedenden ayrılınca, bu engeller kalmaz. O zemân, kendinde bulunan iyi ve kötü yükleri, onlara uygun şekllerde görmeğe başlar. İnsanın dünyâdaki hâli, bir serhoşa benzer. Ölmek, serhoşun ayılması demekdir. Serhoşun yanına sevdiği kimseler toplanır, sevdiği hediyyeler gelirse, yâhud, koynuna akrebler, yılanlar girerse, hiçbirini duymaz. Ayılınca, bunları görür, anlar. Bu (Âhıret hâlleri), âlem-i misâl hâlleri gibidir. Sa’deddîn-i Teftâzânî “rahime-hullahü teâlâ”, (Şerh-i mekâsıd) kitâbında, âlem-i misâli anlatdıkdan sonra, bunları isbât edecek delîl, sened olmadığından, hakîkî âlimler, buna ehemmiyyet vermediler diyor. Hakîkî âlim diyerek, aklın anlayabileceği herşeyi akla kabûl etdirmeğe çalışan âlimlere işâret etmekdedir. Hâlbuki, akla uyan kimsenin, kendisi bu âleme kavuşamasa da, bunu, hiç olmazsa, olmıyacak şey değildir diyerek, red etmemesi lâzımdır. Nitekim, akla uyanların önderlerinden olan İbni Sînâ, (Olamıyacağı isbât edilemiyen birşeye, olamaz dememelidir. Çünki, isbât etmeden olamaz demek, anlamadığına inanmamak gibi, ayb ve kusûrdur) demişdir.
Şihâbüddîn-i Sühreverdî “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, (Milyonlarca yıldızın bir araya gelip bir sistem kurduğunu ve her sistemin boşlukda bozulmadan hareket etdiğini söyliyen astronomi adamlarının sözlerine, görmeden inanıldığı gibi, tesavvufcuların keşf etdikleri, bildirdikleri âlem-i misâl ve rûh âlemine de inanmak lâzım gelir). İnkâr edenlere değil, haber verenlere inanmak doğru olur. [Aklı olan, fen bilgisinden haberi olan, Allahü teâlânın varlığını ve birliğini hemen anlar ve isbât eder. Âhırete inanmak, böyle değildir. Buna, Allahü teâlâ haber verdiği için inanılır.]
İnsanlar dört kısmdır:
1– Peygambere inanır ve buna uyar. Bunlar dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşar. Âhıretde, doğru Cennete gider.