Gâyet basît görünen bu ibâdetler hadd-ı zâtında cenâb-ı Hakkın emrlerini ifâ ve bu vesîle ile cenâb-ı Hakka yaklaşmak ve Ona hakîkî kul olmak şerefine müstenid olduklarından büyük bir kıymet taşırlar. İnsanların bir ibâdetine mukâbil, bire on, bire yediyüz, bire sonsuz ecr verileceği Kur’ân-ı kerîmde sâbitdir.]
Hazret-i Alî sordu, yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Bu günlere niçin Eyyâm-ı beyd dediler? Cevâben buyurdular ki:(Hazret-i Âdem Cennetden çıkdıkları zemân, vücûdü birdenbire karardı. Hazret-i Cebrâîl gelerek, Âdem aleyhisselâma dedi ki, yâ Âdem! Vücûdünün eskisi gibi beyâz olmasını istersen, her ayın 13,14 ve 15 inci günlerinde oruc tut. Hazret-i Âdem, bu tavsiyeyi yerine getirmekle vücûdü tâm olarak, eskisi gibi beyâz olmuşdur.) Bu üç güne (Eyyâm-ı beyd) denildi.
78 – Gücün, kuvvetin yerinde iken oruc tut! Zîrâ kıyâmet gününde oruc, bir güzel sûret alarak, Hak teâlânın hitâbına mazhar olacak ve Hak teâlâ hazretleri, oruca diyecek ki, yâ oruc, sen memnûn olduğun şahsları alarak Cennete gir! Dahâ sonra, Hak teâlâ soracak, yâ oruc, benden başka ne arzûn varsa iste. Oruc ise, râzı olduğu kimseler için muhtelif şeref ve meziyyetleri Hak teâlâdan isteyip almaya da muvaffak olacak ve böylece oruc tutanlar, kıyâmet gününde yüksek bir şerefe nâil olacaklardır. Bu meyanda, oruc tutanlar, birçok Cehennem ehli müslimâna şefâ’at edebilme imkânına da kavuşacaklardır. Bütün bunların mâ-fevkinde olarak, oruc tutanlar Peygamberimize “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” komşu ve cenâb-ı Hakkın cemâlini görmeğe de nâil olacaklardır.
79 – Aşûre günlerinde de oruc tut! Muharremin dokuzuncu, onuncu ve onbirinci günleri oruc tutmak da çok fazîletlidir. Muharremin onuncu günü, yalnız olarak oruc tutulmaz. Zîrâ, yalnız bugün oruc tutulmasını, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” nehy eylemişdir. Çünki yehûdîler, o güne hurmet ederler. Yehûdîlere benzememek için, yalnız onuncu günü tutmayıp, dokuzuncu ve onuncu ve onbirinci günlerini berâber tutmak lâzımdır.
Tenbîh: Görülüyor ki, ibâdetleri, yehûdîlerin ve hıristiyanların ibâdetlerine benzetmemek lâzımdır. O hâlde, ibâdetlerimizi, câmi’lerimizi ve ezânımızı, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizden ve hâlis ve temiz müslimân olan ecdâdımızdan gördüğümüz ve bulduğumuz gibi muhâfaza etmeğe çalışmalıyız ve bunlarda ufak bir değişikliğe ve din düşmanlarının, yenileşdirme, kolaylaşdırma ve güzelleşdirme ismleri takarak yapacakları bozgunculuğa ve dinde reform yapmağa aslâ göz yummamalı ve aldanmamalıyız. Dostu, düşmanı tanımalıyız!