Orada bulunanlardan bir kısmı, kâğıd verelim dedi. Bir kısmı da vermiyelim dedi. Ömer-ül Fârûk “radıyallahü anh”, bu kısmdan idi. (Allahü teâlânın kitâbı, bize yetişir) dedi. Bu yüzden de ona dil uzatıyor, kötülüyorlar. İşin iç yüzünü anlasalar, birşey söyliyemezler. Çünki, Fârûk “radıyallahü anh”, vahyin son bulduğunu, Cebrâîl aleyhisselâmın gökden artık haber getirmiyeceğini ve re’y ve ictihâddan başka bir yolla ahkâm çıkarılamıyacağını bilmişdi. O ânda Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yazacağı şeyler, ictihâdla bulunacak şeyler olacakdı. Allahü teâlânın (İctihâd ediniz!) emri ile, başka müctehidler de, bunları bulabilirdi. İşte Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, bunları hemen düşünerek, Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” o veca’lı, sıkıntılı anda üzmek, yormak istemedi. Başkalarının yapacağı ictihâdları kâfî gördü ve (Bize Kur’ân-ı kerîm yetişir) buyurdu. Ya’nî (Müctehidlerin kıyâs ve ictihâd etmeleri için, Kur’ân-ı kerîm kâfîdir) dedi. Yalnız Kur’ân-ı kerîmi söylemesinden anlaşılıyor ki, hâllerden ve işâretlerden anlamışdı ki, yazılacak ahkâmın ictihâdı, hadîs-i şerîflerden çıkarılmayıp, Kur’ân-ı kerîmden çıkarılacak şeylerdi. O hâlde, hazret-i Ömerin “radıyallahü anh” kâğıd getirmeğe mâni’ olması, Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” hastalığın şiddeti, ağrıların kesreti zemânında üzmemek, yormamak için merhamet ve şefkatinden idi. Zâten, kâğıd istemeleri de emr şeklinde değil, başkalarını ictihâd zahmetinden kurtarmak için acıdıklarından idi. Çünki, emr şeklinde olsaydı, emrleri bildirmek lâzım olduğundan, kâğıdı istemeğe ehemmiyyet verir. Eshâbının “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” uyuşmaması ile vazgeçmezdi.
Süâl: Fârûk “radıyallahü anh” o zemân (Durun bakalım sayıklıyor mu?) demişdi. Bunu niçin söyledi?
Cevâb: İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh”, buna şöyle cevâb buyuruyor: Fârûk “radıyallahü anh”, belki o sözün, hastalığın ateşli ânında istemiyerek söylendiğini sanmışdı. Nitekim (yazacağım) buyurmaları, buna işâretdir. Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, ömründe birşey yazmamışdı. Bundan başka, (Benden sonra yoldan çıkmıyasınız!) buyurmuşdu. Hâlbuki, din kâmil olmuş, ni’met temâm olmuş ve Allahü teâlâ râzı olmuş iken, yoldan çıkmak nasıl olabilir? Bu temâmlık ve bu kemâl ile berâber, yoldan çıkılacaksa, bunu durdurmak için bir ânda ne yazılabilir? Yirmiüç senede yazılanın durduramıyacağı bir dalâleti önliyecek ne yazılabilir? Fârûk “radıyallahü anh”, bunlardan anlamışdı ki, bu söz insanlık îcâbı, istemeden söylenmişdi. Bir kısmı soralım dedi. İkinci kısmı, sormıyalım, râhatsız etmiyelim, dedi ve sesler yükseldi.