BİRİNCİ CİLD,
251. ci MEKTÛB TERCEMESİ
Dîn-i İslâmın en büyük âlimi, İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî Ahmed Fârûkî “kuddise sirruh” hazretlerinin muhtelif şehrlerdeki âlimlere, vâlî, kumandan ve pâdişâhlara, cevâb ve nasîhat olarak yazdıkları mektûbların beşyüzotuzaltısından meydâna gelen (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî) kitâbının birinci cüz’ü ikiyüzellibirinci mektûbu, mevlânâ Muhammed Eşrefe yazılmış olup, Hulefâ-i râşidînin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” fazîletlerini ve Şeyhayn hazretlerinin [ya’nî Ebû Bekr ile Ömerin] “radıyallahü anhümâ” üstünlüğünü ve hazret-i Emîrin [ya’nî hazret-i Alînin] “radıyallahü anh” husûsî kıymetlerini ve Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” ta’zîm ve tevkîrini ve aralarındaki muhârebelerin iç yüzünü bildirmekdedir.
Bu mektûbun baş tarafı Peygamberlere “aleyhimüssalevât” ve Evliyâya “kuddise sirruhüm” âid derin ilmler olduğundan, yalnız nihâyet kısmlarını terceme ediyoruz:
Hazret-i Emîrin “radıyallahü anh” isminin, Cennet kapısının üzerinde yazılı olduğunu öğrenince, Şeyhayn hazretlerinin [ya’nî Ebû Bekr ile Ömerin] “radıyallahü anhümâ” Cennet kapısındaki husûsiyyet ve i’tibârlarının nasıl olduğunu merak etdim. Anlamak için çok uğraşdım. Nihâyet anladım ki, bu ümmetin [ya’nî müslimânların] Cennete girmeleri, bu iki büyük zâtın emri ve izni ile olacakdır. Sanki, Ebû Bekr “radıyallahü anh” Cennet kapısında durup, içeri girmeğe izn verecek ve Ömer “radıyallahü anh” ellerinden tutarak içeri götürecekdir. Bütün Cennetin, sanki Ebû Bekrin “radıyallahü anh” nûru ile dolu olduğunu his ediyorum. Bu fakîre göre, Şeyhayn hazretlerinin bütün Sahâbe-i kirâm “aleyhimürrıdvân” arasında ayrı bir şân ve üstünlükleri vardır. Başka hiçbirisi bunlara ortak değildir. Sıddîk “radıyallahü anh”, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ile sanki aynı bir evin sâhibidir. Farkları, bir evin iki katı arasındaki fark gibidir. Fârûk “radıyallahü anh” da Ebû Bekre “radıyallahü anh”, tufeyl olarak bu devlethânede bulunmakdadır. Diğer Sahâbe-i kirâmın, Server-i âleme “sallallahü aleyhi ve sellem” yakınlıkları, sünnet-i seniyyesine [ya’nî islâm dînine] uydukları kadar, mahalle komşusu veyâ hemşehri gibidirler. Bunlar, böyle olunca, sonra gelenlerin Evliyâsı nerede kalır? Artık düşünmeli! O hâlde onlar, Şeyhaynın büyüklüğünden ne anlıyabilirler? Her ikisinin büyüklüğü, o kadar çokdur ki, Peygamberler “aleyhimüsselâm” sırasındadırlar. Peygamberlik makâmından başka, bütün üstünlüklerine mâlikdirler.