415

Değişikliğe uğrayan şey de, hâdis, ya’nî sonradan var olmuş olur. Bundan, Allahü teâlânın sonradan var olması lâzım gelir. Bu ise olamaz).

Emâlî kasîdesi onbirinci beytinde, (Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın kelâmıdır. Mahlûk, sonradan yaratılmış değildir. Zât-ı ilâhînin sıfatıdır) diyor. Ahmed Âsım efendi, bunu şöyle açıklıyor: Kur’ân-ı kerîm, bu kelimelerden, seslerden çıkan ma’nâlardır. Kelimeler, sesler, kelâm-ı ilâhî değildir. İnsanın kelâmı da kalbdedir. Sözlerimiz bunu meydâna çıkaran tercümândır. Her dirinin kemâli, üstünlüğü, kelâm sıfatı iledir. Kelâm sıfatı olmazsa, kusûrlu olur. Allahü teâlâ da, diri olduğu için, kelâm sâhibi olması lâzımdır. Bütün Peygamberler, bütün kitâblar, Allahü teâlânın kelâm sıfatı vardır dedi. Mûsâ aleyhisselâmın ağaçdan işitdiği kelime ve ses, kelâm-ı ilâhî idi. Hâfızın sesi ise değildir. Bu sesin ma’nâları, kelâm-ı ilâhîdir. Allahü teâlâ, mahlûkların sözünü harfsiz, sessiz işitir. Harfsiz, sessiz olan kendi kelâmını, arabî dil ile indirdi. Kelâm-ı ilâhîde bir değişiklik olmadı. İnsan çeşidli elbise ile, çeşidli sûretde görünür, fekat insanda bir değişiklik olmaz. Allahü teâlânın kelâmı, mahlûkların kelâmı gibi, kelime ve sese muhtâç değildir. Fekat bu kelime ve sesler değişdirilirse, terceme edilirse, kelâm-ı ilâhî değişdirilmiş, bozulmuş olur. Kur’ân-ı kerîm, bu kelimelere, bu sese mahsûsdur. Allahü teâlâ, kelâmını bu kelimelere, seslere kendi yerleşdirmişdir.

Kur’ân-ı kerîm, Levhilmahfûzda da, bu kelimeler ile, bilmediğimiz bir hâlde yazılı idi. Mahlûk değildi. Cebrâîl aleyhisselâm harfli, sesli olarak, Resûlullah efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” ba’zan mubârek kulağına, ba’zan da, harfli ve sessiz olarak, doğruca kalbine okudu, yerleşdirdi. Yoksa ma’nâlar kelimesiz olarak mubârek kalbine ilhâm edilmiş, Muhammed aleyhisselâm da, arabî konuşduğu için, bu kelâm-ı ilâhîyi, kendisi, bu kelime ve seslerle söylemiş değildir. Evet, bu şeklde de vahy oldu. Kelâm-ı ilâhî mubârek kalbine vahy edildi ve bunu kendisi, belirli kelime kalıblarına sokarak söyledi. Bunların ma’nâsı, Allahü teâlâdan; kelimeleri, sesleri ise, Muhammed aleyhisselâmdan oldu ki, bunlara (Hadîs-i kudsî) denildi. Kur’ân-ı kerîmi, hadîs-i kudsî ile karışdırmamalıdır. Kelime ve ses içindeki (Kelâm-ı lafzî),kelimesiz, sessiz olan (Kelâm-ı nefsî)nin aynıdır. Allahü teâlânın ilm sıfatı başkadır, kelâm sıfatı başkadır. Kur’ân-ı kerîm, ilm sıfatı değil, kelâm sıfatıdır.

İmâm-ı Rabbânî, müceddid-i elf-i sânî, Ahmed bin Abdül’ehad Fârûkî “kuddise sirruh” (Mektûbât) kitâbı üçüncü cild, seksendokuzuncu mektûbunda buyuruyor ki, (İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe ile imâm-ı Ebû Yûsüf “rahime-hümallahü teâlâ”, Kur’ân-ı kerîm mahlûk mu, değil mi diye altı ay konuşup birbiri ile anlaşamadılar.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.