3 — Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki (Ümmetimden Sıla isminde biri gelecekdir. Onun şefâ’atı ile Cennete çok kimseler girecekdir). Bu hadîs-i şerîfi, imâm-ı Süyûtî “rahime-hullahü teâlâ”, Cem’ül-cevâmi’ kitâbında yazıyor. İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” Evliyânın (vahdet-i vücûd) üzerindeki sözlerini geniş açıklayıp, islâmiyyete uygun olduğunu isbât ederek, ahkâm-ı islâmiyye ile tesavvufu vasl etmiş, ya’nî (Sıla) ismini hak etmişdir. Bir mektûb sonunda (Beni iki deryâ arasında Sıla yapan Allahü teâlâya hamd olsun) diye düâ etmişdir. Eshâbı arasında bu ism ile meşhûr olmuşdur. Hadîs-i şerîfde müjdelenen Sıla ismini ondan evvel kimse almamışdır. Bu ismin, imâm-ı Rabbânîye lâyık olduğu, güneş gibi meydândadır. Buna inanan, ona sevgili olur. İnanmakda yanıldı ise, velîye, hâlis müslimâna, iyi zanda bulundu diye, dünyâda ve âhıretde ayblanmaz.
İmâm-ı Alî “radıyallahü anh” buyurdu ki, şi’r:
Tabîb ile tabî’iyyeci zan etdi ki insanlar,
ölüp çürüdükde, bir dahâ var olmazlar.
Sözünüz doğru çıkarsa, değilim hiç zararda,
sözüm doğru olduğundan, kalacaksınız Cehennemde.
4 — Mevlânâ Câmî “kuddise sirruh” (Nefehât) kitâbında diyor ki: Şeyh-ül-islâm Ahmed Nâmıkî Câmî buyurdu ki: (Evliyânın çekdiği riyâzetlerin, sıkıntıların hepsini yalnız başıma çekdim ve dahâ çok da çekdim. Allahü teâlâ, Evliyâya verdiği hâllerin, ihsânların hepsini bana verdi. Her dörtyüz senede, Ahmed isminde bir kuluna böyle büyük ihsânlar yapar ve bunu herkes görür). Ahmed Câmîden, imâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” zemânına kadar dörtyüzotuzbeş sene olup, bu zemân içinde Evliyâ arasında bu büyüklükde, Ahmed isminde biri bulunmadı. Ahmed Câmînin haberi, büyük bir zan ile imâm-ı Rabbânîye “radıyallahü anhüm” âid olmakdadır. Şeyh-ül-islâm Ahmed Câmînin “kuddise sirruh” (Benden sonra benim ismimde onyedi kişi gelir. Bunların sonuncusu bin târîhinden sonra olup, en büyüğü ve en yükseği odur) sözü de, bu zannı kuvvetlendirmekdedir.
5 — Halîl-ül-Bedahşî “kuddise sirruh” buyuruyor ki: Silsiletüz-zeheb büyüklerinden Hindistânda bir kâmil gelir ki, asrında onun gibi bulunmaz. Hindistânda bu silsileden, imâm-ı Rabbânîden “kuddise sirruh” başka meydâna çıkmamış olduğundan, bu haberin ona âid olması zarûrî lâzımdır.