Ben dahî, (Önce yokdan yaratan, onların yine rûhlarını kabz ederek öldürür. Onlara nutk (konuşma hassası) veren, yine nutklarını yok eder. Yok etdiği gibi, sonra yine yokdan îcâd eder. İnsan öldükden sonra, uzvlarını birbirinden ayırdığı gibi, onları yine kıyâmet günü cem’ eder) dedim. Günâhları afv edici olan Allahü teâlâ, (Doğru söyledin. Git ben de seni mağfiret etdim) buyurdu dedi. [İbni Nübâte şâir olup, divânı vardır. 405 [m. 1014] de Bağdâdda vefât etdi.]
Mensûr bin Ammâr da “rahmetullahi aleyh”, rü’yâda görülüp, Allahü teâlâ sana ne mu’âmele buyurdu diye sorulunca, şöyle cevâb verdi. Cenâb-ı Hak, beni ma’nevî huzûrunda durdurup, (Bana ne ile geldin ey Mensûr) buyurdu. Ben de, yâ Rabbî, otuzaltı hac ile geldim. (Onlardan hiçbirini kabûl etmedim. Ne ile geldin?) buyurdu Ben de; yâ Rabbî, senin rızân için, okuduğum üçyüzaltmış hatm-i şerîf ile geldim. (Onlardan hiçbirini kabûl etmedim. Ne ile geldin, ey Mensûr?) buyurdu. Ben de yâ Rabbî, rahmetin ile geldim, dedim. Bunun üzerine, Allahü teâlâ da, (İşte şimdi bana geldin, git ben de seni mağfiret etdim) buyurdu dedi.
Bu hikâyelerin çoğu ölümün korkulu hâllerini haber verir. Ben sana, Allahü teâlânın yardımı ile, söz dinleyecek kimselerin uyabilecekleri şeyleri haber verdim. Ba’zı insanlar vardır ki, kürsîye ulaşdıkları zemân bir nidâ işitir. Ve orada, onu geri çevirirler. Ba’zıları da, perdelerden geri çevrilir. Allahü teâlânın huzûruna ulaşanlar, Ârif-i billâh olanlardır, ya’nî Evliyâ-i kirâmdır. Vilâyetin dördüncü derecesi ve dahâ üst makâmlarında olan kimselerin dışındakiler, Allahü teâlânın huzûruna ulaşamazlar.
Beterdir günbegün hâlim, begâyet, yâ Resûlallah!
Düzelsin artık ef’âlim, inâyet yâ Resûlallah!
Azıtdı bu denî nefsim, beni şeytâna uydurdu.
Ne mümkin bunca isyânla, dehâlet yâ Resûlallah!
Aceb kâbil mi kurtulmak, hevây-i nefs-ü şeytândan?
Erişmezse, eğer senden, hidâyet yâ Resûlallah!
Gelince feyz-ü ihsânın, günâhkâr kimseye bir ân,
Onun râhı, dü-âlemde, selâmet yâ Resûlallah!
Emri, nehyi ta’zîm etdim, harâma demedim halâl.
Her günâhın sonu oldu, nedâmet yâ Resûlallah!
Ey ins-ü cinnin Resûlü, insanların en üstünü,
İhlâsıma bağışla kıl, şefâ’at yâ Resûlallah!