[Ahmed Tahtâvî 1231 [m. 1815] de, Şeyhzâde Muhammed hanefî 951 [m. 1544] de İstanbulda, Ebülvefâ 896 [m. 1490] da İstanbulda, Kuhistânî Muhammed hanefî 962 [m. 1508] de Buhârâda, Muhammed bin Süleymân Medenî şâfi’î 1194 [m. 1780] de Medînede, Muhammed bin Abdül’azîm Mekkî 1052 [m. 1643] de, İbni Hazm Alî Zâhirî 456 [m. 1064] de, Dâvüd-i zâhirî İsfehânî 270 [m. 883] de Bağdâdda, Ahmed ibni Hilligân 681 [m. 1281] de Şâmda, Haccâc-ı zâlim Sekafî, Abdülmelik ve oğlu Velîd zemânında Medîne ve Irak vâlîsi iken 95 [m. 714] de vefât etdi.]
31 –(Eşedd-ül-cihâd) kitâbında diyor ki, Muhammed bin Süleymân-ı Medenî Şâfi’î “rahmetullahi aleyh”den Muhammed bin Abdülvehhâb-ı Necdî soruldu. Cevâb olarak, (Bu adam son zemânın câhillerini sapık yola sürüklemekdedir. Allahü teâlânın nûrunu söndürüyor. Allahü teâlâ, müşrikler istemese de, nûrunu söndürmiyecek, her yeri Ehl-i sünnet âlimlerinin nûrları ile aydınlatacakdır) dedi. Muhammed bin Süleymânın fetvâlarının sonundaki süâl ve cevâb da şöyledir:
SÜÂL: Büyük âlimler! Mahlûkların en iyisinin yolunu gösteren yıldızlar! Size soruyorum: Bir kimse, çeşidli din kitâblarını okuyup, bilgilerini kısa görüşü ile ve noksan aklı ile dartarak, bu ümmetin hepsinin dînin özünden ve Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yolundan ayrıldıklarını, sapıtdıklarını söylese ve kendisinin müctehid olduğunu, Allah kelâmından ve Resûlullahın hadîslerinden bilgiler çıkardığını ileri sürse, hâlbuki âlimlerin, bir müctehidde bulunması lâzım dedikleri şartlardan hiçbiri bunda bulunmasa, bu sözleri yaymasına izn verilir mi? Yoksa, vazgeçip, islâm âlimlerine uyması lâzım mıdır? Kendisinin imâm olduğunu, her müslimânın ona uyması vâcib olduğunu, mezhebinin lâzım olduğunu söylüyor. Müslimânları mezhebine sokmağa zorluyor. Kendisine uymıyanlara kâfir diyor. Bunları öldürmeli, mallarını paylaşmalı diyor. Bu adam doğru mu söylüyor? Yoksa yanlış mıdır? Bir kimsede, ictihâd için lâzım olan şartların hepsi bulunsa, bir mezheb kursa, herkesi bu mezhebe girmeğe zorlaması câiz olur mu? Belli bir mezhebe girmek lâzım mıdır? Yoksa herkes dilediği mezhebi seçmekde serbest midir? Sâlih bir kulun veyâ Sahâbînin kabrini ziyâret eden, buna adak yapan, kabr yanında hayvan kesen, onu vesîle ederek düâ eden, toprağından alıp bereketlenmek için saklıyan, tehlükeden kurtulmak için, Resûlullahdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” veyâ Sahâbîden yardım istiyen bir müslimân, dinden çıkar mı? Ben bu kabrin sâhibine tapınmıyorum, onun birşey yapacak güçde olduğuna inanmıyorum.