Dördüncü olarak deriz ki, bin seneden dahâ çok bir zemânda, dünyânın üç büyük kıt’asında gelmiş olan milyonlarca müslimân, tesavvuf yolunda çalışarak ve Sâlihlerin sohbetinde bulunarak, kalblerinde bir hâl hâsıl olduğunu söylemiş ve yazmışlardır. Yalan birşey için böyle dehşetli bir sözbirliği olabileceğini kimse düşünemez. Bu sözbirliği yapanların çoğunun hâl tercemeleri kitâblarda vardır. Hepsinin ilm, takvâ sâhibi, sâlih kimseler oldukları meydândadır. Böyle olgun, iyi kimselerin yalan söyliyecekleri, olacak şey değildir. İşte, böyle milyonlarca temiz, olgun insan sözbirliği ile bildiriyorlar ki, herbiri kendi Rehberinin sohbetinde bulunmakla, kalbleri Resûlullahın sohbetinde yayılan nûrlara kavuşmuşdur. Herbiri, (Sâlihlerden birinin sohbetinde bulunarak, kalblerimizde îmândan ve fıkh bilgilerinden başka bir hâl hâsıl oldu. Kalblerimizde bu hâl hâsıl olunca, Allah sevgisi ve Allahın sevdiklerinin sevgisi ve Allahü teâlânın emr etdiği şeylerin sevgisi kalblerimizi doldurdu. İyi işleri, ibâdetleri yapmak tatlı oldu. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru i’tikâdlar gönüllerimize yerleşdi) demişlerdir. Kalblerde hâsıl olan bu hâl, elbet kemâldir, yükseklikdir. Kemâle sebeb olan bir hâldir.
Beşinci olarak deriz ki, Evliyânın kerâmetleri olur. (Kerâmet), Allahü teâlânın, âdeti dışında, ya’nî fen ve tabî’at bilgilerinin dışında yaratdığı hârık-ul’âde şeyler demekdir. Fekat, bir insanda, fen kanûnları dışında şeyler bulunması, o kimsenin elbet bir Velî olduğunu göstermez. Allahü teâlânın sevmediği kimselerde, hattâ kâfirlerde de, böyle âdet dışında, şaşılacak şeyler hâsıl olabilir. Kâfirlerde hâsıl olan âdet dışı şeylere (Sihr) denir. Evliyâda “rahmetullahi aleyhim ecma’în” kerâmet ile birlikde takvâ da bulunur. Takvâ, Allahü teâlâdan korkmak, Onun emrlerine ve yasaklarına uymakdır.
VİLÂYET NEDİR? –Şimdi evliyâlık ne demek olduğunu bildirelim. Evliyâlık, Allahü teâlâya yakın olmak demekdir. Fekat, insanların Allahü teâlâya yakın olması, iki dürlü olur: Birinci yakınlık, Allahü teâlânın her insana yakın olmasıdır. Kaf sûresinin onaltıncı âyetinde meâlen,(Biz ona, boynundaki şahdamarından dahâ yakınız!) ve Hadîd sûresinin dördüncü âyetinde meâlen, (Her nerede olursanız olunuz, Allahü teâlâ sizinle berâberdir)buyuruldu. İkinci yakınlık, Allahü teâlânın, insanların yalnız üstün olanlarına ve meleklere olan yakınlığıdır. Alak sûresinin son âyetinde meâlen, (Secde et ve Allahü teâlâya yaklaş!)buyuruldu. Yukarıda bildirdiğimiz hadîs-i kudsîde, (Kulum bana, nâfile ibâdetleri de yaparak öyle yaklaşır ki, onu çok severim…) buyuruldu.