İncîl, insanları hakîkî tevbe ve günâhlardan kurtarıcı olan îmân-ı kâmil, ya’nî üstün bir îmâna ve kalblerde olanları değişdirici olan Allahü teâlâya hamd ve senâ etmeğe teşvîk etdiği gibi, ibâdet ve vazîfeler husûsunda da,Îsâ aleyhisselâmın zemânındaki yehûdîler arasında icrâ ve amel edilen zâhirî ibâdet şekllerini ve âdetlerini temâmen ortadan kaldırıp, ibâdet ve tâati akla uygun ve makbûl bir tarzda beyân etmekdedir. Hâl böyle iken, Kur’ân-ı kerîm, kemâlden uzak ve ruhâniyyetden berî olan yehûdîlik gibi bir dînin, maddî ve zâhirî olan ibâdet ve âdetlerini tekrâr ortaya çıkarmakdadır. Nemâz, abdest, kıbleye istikbal [yönelme], hac ve oruc gibi zâhirî ibâdetlerin, kalbe te’sîrleri olmadığı gibi, bu ibâdetleri yerine getirirken ba’zı külfet ve zahmetler olduğundan, Muhammed aleyhisselâmın dîni yeryüzünde bulunan her kavme uygun değildir. Sözün kısası, Allahü teâlâ günâhkâr kullarının günâhlarını afv ve onları şeytânın tasallutundan kurtarmak için, biricik oğlunun kanını dökmekden başka çâre bulamadığını, Kur’ân-ı kerîmin tasdîk etmemesi, bunun Allah tarafından gönderilmemiş olduğuna delîldir. Kur’ân-ı kerîmde beyân edilen ahkâm, sâdece zâhirî ibâdetlere âid olup, kalbi kötü huylardan temizlemeğe ve ahlâkı güzelleşdirmeğe dâir emrler yokdur. Kur’ân-ı kerîmdeki emrler, ya’nî farzlar ve vâcibler lüzûmsuzdur) demekdedirler.
CEVÂB (Gadâ-ül-mülâhazât) kitâbını yazan papazın, bu i’tirâzından [ve iftirâlarından Kur’ân-ı kerîmi ve] islâm âlimlerinin kitâblarını hiç okumadığı, islâmiyyeti hiç bilmediği yâhud bildiği hâlde iftirâ etdiği, yalan söylediği, açıkça anlaşılmakdadır. Bu papaz, Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem”, Cebrâîl aleyhisselâm vâsıtası ile vahy olunan Kur’ân-ı kerîmi, Matta ve Yuhannâya isnâd olunan, bir takım papazların toplayıp bir araya getirdikleri kitâblara benzetiyor. Hakîkatden temâmen uzak olan yazıları ile, islâm dînine küstahca saldırıyor. Bu papaz, [ve bütün papazlar ve bütün âlem] bilmelidir ki, Kur’ân-ı kerîm, Allah kelâmıdır. Onda aslâ yalan ve tahrîf ve ilâve yokdur. Eğer Kur’ân-ı kerîmde, Îsâ aleyhisselâm için, hıristiyanların inandıkları gibi, [hâşâ] Allahın oğlu olup, yaratdığı insanların günâhlarını afv etmek için, başka çâre bulamadığından, Onu hazret-i Meryemden göndererek, birkaç yehûdînin elinde çâresiz, kendisine hakâretler edilip, yüzüne şamar vurularak çarmıha gerildikden sonra, Cehennemde yakılıp mel’un etmek gibi iftirâlar bulunmuş olsaydı, zâten Allah kelâmı olamazdı. Bugünkü mevcûd İncîller gibi, Allah kelâmı olmakdan çıkardı. Bir diğer husûs da, eğer bu papaz birazcık tefsîr ve hadîs-i şerîf kitâblarını okumuş olsa ve o kitâblardaki usûl ve ahvâle vâkıf olsaydı, Îsâ aleyhisselâmın bütün milletleri kurtarıcı olması için, Mattanın yapdığı çeşidli tahrîfler ile dolu olan bir kitâbda bulunan mübhem bir sözü, müslimânlara karşı delîl olarak getirmekden hayâ ederdi.