Hattâ, böyle ta’zîmler şöyle dursun, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâb-ı kirâmı “aleyhimürrıdvân” kendisi gelince ayağa kalkmakdan nehy buyurmuşdu. Onun Eshâbı arasında, kendisine tahsîs edilmiş her hangi bir oturma yeri, taht, sedr gibi birşeyi de yokdu. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâb-ı kirâmın yanına geldiği zemân, boş olan münâsib bir yere otururdu. Kendisini tanımayanlardan o meclise gelenler, kendisini bilemez (Resûlullah kimdir?) diye sorarlardı. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, böyle hareket edince, diğer âciz insanların ne yapması lâzım olduğu düşünülmelidir.
6— Ka’dede teşehhüd mikdârı oturmak: Başını ikinci secdeden kaldırınca, iki diz üzerine oturup, tehiyyât okumakdır. Tehiyyâtın ma’nâsı: (Yapılan bütün ta’zîmler, hurmetler ve ibâdetler Allahü teâlâya mahsûsdur ve ey Nebîy-yi zîşân, selâmet ve Allahın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selâmet bizim üzerimize ve bütün sâlih kulların üzerine olsun. Ben şehâdet ederim ki, Allahü teâlâdan başka, kendisine ibâdet edilip, tapınılacak ilah yokdur ve Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın kulu ve resûlüdür.) İşte, müslimânların günde beş def’a edâ etmekle mükellef oldukları, farz nemâzların, altı rüknü, temel direği bunlardır. Âdem aleyhisselâmdan beri, her Peygamberin ümmetine günde bir vakt nemâz kılmak emr olunmuş idi. Nemâzın en kâmil şekli, ancak âhir zemân Peygamberine emr ve ihsân buyurulmuşdur.
Nemâzın rüknleri olan bu amellerde, Allahü teâlânın ülûhiyyetine ve ta’zîme noksanlık olacak bir şey var mıdır? Ne garîbdir ki, islâmiyyetde, rüknleri ve şartları açıkca bildirilen ibâdetlerin, rûhânî olmadığını iddiâ eden protestanların, vaftîz, kurban (işâ-i rabbânî) ve İncîl kırâetinden başka ibâdetleri yokdur. Müslimânların nemâzı rûhânî değilmiş de, hıristiyanların bu ibâdetleri rûhânî imiş (!).
(Menâkıb-i çihâr-i yâr-ı güzîn)de, Alî “radıyallahü teâlâ anh”ın doksanüçüncü menkıbesinde diyor ki, imâm-ı Alî “radıyallahü anh” nemâza durunca, etrâfında yapılanlardan hiç haberi olmazdı. Bir cengde, mubârek ayağına ok girdi. Kemiğe saplandı. Cerrâh bunu çıkarırken ağrısına dayanamazsın. Önce, münevvim ya’nî uyuşdurucu ilâc verip uyutacağım dedi. İlâca lüzûm yok. Nemâzımı kılarken çıkar buyurdu. Nemâzda iken mubârek ayağını yarıp, demiri kemikden çıkardı ve yarayı sardı. Nemâz bitince, çıkardın mı dedi. Evet deyince, Allah hakkı için, hiç acı duymadım buyurdu. Sâlih müslimânların nemâzlarının böyle olduğunu bildiren çok hadîs-i şerîf vardır.
Hıristiyanların ibâdetlerini de kısaca inceleyelim: