Oruc sâyesinde madde süzmekden kurtulan böbrekler, bir revizyona [ta’mîre] girerek, dinlenme ve yenilenme imkânı bulurlar.
Bütün bu bildirilenler, ba’zı papazların yalan ve iftirâlarını yüzlerine çarpmakdadır. Keşke, yalan söylerken ilmi de, kendilerine yalancı şâhid getirmeselerdi.]
Gündüz ve gece müddetleri birbirinden farklı olan memleketlere gelince, diğerinden birkaç sâat fazla oruc tutanlar, amelleri nisbetinde ilâhî mükâfâtlara mazhar olacakları için, adâlet-i ilâhiyyeye aslâ zıd olamaz.
Kutublarda, bir kaç ay devâmlı gece, birkaç ay devâmlı gündüz olur. Böyle yerlerde oruc tutanlar için, bir külfet yokdur. İslâm dîninde güçlük olmadığını ve bir kişiye, yapamıyacağı, tâkat getiremiyeceği şey teklîf edilmediğini, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirmişdir. Meselâ, abdest a’zâsı dörtdür. Bir kimsenin iki ayağı kesik olsa abdest a’zâsı üçe iner. Bir kimse, ayakda nemâz kılmağa gücü yetmezse, oturarak nemâzını kılabilir. Buna da gücü yetmezse, îmâ ile kılabilir. Ramezân ayında, müslimânlara oruc tutmak farzdır. Fekat, bir kimse hasta olsa veyâ üç günlükden dahâ uzak bir yere sefere çıksa, oruc tutmak farzı üzerinden muvakkaten kalkar. Dahâ sonra, müsâid bir vaktinde tutamadığı oruclarını kazâ eder.
Gece ve gündüz müddetleri, iki üç ay ve dahâ fazla devâm eden, kutub memleketlerinde olanlar da oruc tutarlar. Böyle memleketlerde ve gündüzleri, yirmidört saâtden dahâ uzun olan günlerde, oruca sâat ile başlanır ve sâat ile bozulur. Gündüzü böyle uzun olmıyan en yakın bir şehrdeki müslimânların zemânına uyulur. Eğer oruc tutmazsa gündüzleri uzun olmıyan yere gelince kazâ eder. [Aya giden müslimân da sefere, ya’nî yolculuğa niyyet etmemişse veyâ orada ikâmet etmeğe niyyet ederse, aynı şeklde oruc tutar. Papazların islâmiyyeti hiç bilmedikleri ortadadır.]
Malûmdur ki, Allahü teâlânın kullarına olan tecellîleri, ihsânları ve teklîfleri herkese eşid değildir. Meselâ, ba’zı mü’min kullarına zenginlik verir, ona hac yapmasını emr eder. Ba’zı mü’min kullarına fakîrlik verip, ona hac yapmasını emr etmez. Kimine, güç, kuvvet ve sıhhat verip, oruc tutmasını emr eder. Kuvveti ve sıhhati müsâ’id olmıyanların da sonra tutmalarına izn verir. Kimi kullarına nisâb mikdârı mal ihsân edip, zekât vermelerini ve fakîr olan akrabâlarının nafakalarına yardım etmelerini emr eder. Kimi kullarına da fakîrlik verip, zekât almaya müstehak kılar. [Bütün bunlar Allahü teâlânın adâlet-i ilâhiyyesine tam muvâfıkdır. Kimi kullarına çok ihsân eder. Onlar da ni’mete şükr edip, şükr edenler derecesine kavuşurlar. Kimi kullarına da, az ihsân eder.