369

Herkes, en çok sevdiği ve kıymetli olan şeyleri kendi nefsi için sakladığı gibi, müslimânlar da, kendilerine her şeyden kıymetli, azîz ve muhterem bildikleri zevcelerini, hanımlarını uçan kuşdan esirgerler. Bu ise, muhabbetin, sevginin çokluğundandır. Avrupalılar, bu husûsda ahlâk ve nâmûs duygusundan uzaklaşmışlardır. Zevcin, zevcesini veyâ zevcenin zevcini kıskanması, çok gülünç ve alay konusu olan bir ahmaklık kabûl edilmekdedir. Bir kimse hakkında, filan kıskanç imiş denilince, terbiyesiz ve ahmak sayılır.

Avrupanın, insanlık edeblerine temâmen zıd olan bu hâlinden, ziyâdesi ile istifâde edenler, papazlar oldular. Papazlar için bu hâlin devâmını istemek tabî’îdir. Bizim tanıdığımız hıristiyanlardan birisi, Almanyada doğup büyümüş ve protestan olarak yetişmiş iken, balolara kız kardeşlerini götürüp, başkalarının eline terk etmeğe nâmûs duygusu ile râzı olmadığından, vatanı olan Almanyayı ve dîni olan hıristiyanlığı terk ederek, İstanbula gelmiş ve müslimân olmak ile şereflenmişdir. Bugün Osmânlı devletinin mühîm işlerinde hizmet etmekdedir.

Avrupayı görmüş olanların bildiği gibi, birçok kibâr âilelerde zevc ve zevce arasındaki şeklî bir birleşme ve ittifâk vardır. Evlerine müsâfir geldiği ve kendileri de müsâfirliğe gitdikleri zemân, dostlarına karşı, zevc ve zevce güyâ, birbirlerine çok bağlıymışlar gibi, güzel muâmele ederler. Fekat bir müddet sonra, âileler birbirlerine yakınlaşıp karışdıkları zemân, zevc ve zevcenin asl düşünceleri anlaşılır. Ya’nî her biri, diğerini görmek istemiyecek kadar, birbirlerinden bıkmış, usanmışdır. Hattâ ba’zıları, ne sen bana karış, ne de ben sana karışayım diye, mukâvele yapmışlardır. Böylece, zevcin birkaç sevgilisi olduğu gibi, zevcenin de nice sevgilileri olup, ikisi de, kendi zevk ve safâlarında ayrı ayrı vakt geçirmekdedirler. Ayrıca, iki tarafdan biri, hayâtda olduğu müddetce, bir başkası ile evlenemediklerinden, birbirlerinin ölmesini beklerler. Bâzen, biri diğerinden kurtulmak için, öldürmeye dahî teşebbüs etmekdedir. Talâkın bulunmamasının Avrupa milletleri için zararları pek çokdur. Bunun için, 1206 [m. 1792] senesinde, talâkın resmen yasak olduğu Fransada talâk, kanûnlarca tanındı. Ya’nî, talâka izn verildi. 1816 senesinde, papazların çalışmaları ile yine kanûnlardan talâk izni kaldırıldı. Talâka tekrâr kanûnlarca izn verilmesi için, 1830 ve 1264 [m. 1848] senelerinde hükûmet adamları, hukûkcular ve ilm adamları tarafından pek çok gayret sarf edildi ise de, papazların entrikaları galebe çalarak talâkın serbest bırakılması için çalışanlar muvaffak olamadılar. Avrupalılar, köleliği insanlığa mugâyir, insanlığa zıd gördüklerinden, köleliğin kaldırılması için sarf etdikleri çalışma ve gayretleri ne kadar takdîre şâyan ise, kendilerinde bir ömür boyu süren ve mal, nesl ve iffet için olan çeşidli zararları, her gün dahâ açık bir şeklde görülmekde olan talâk verememek [kadınını boşıyamamak] esâretini hâlâ kaldırmamalarına çok teaccüb edilir.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.