Bu ise, bâtıldır.]
Mümkinin [mahlûkların] yaratılmasına iki ilâhın te’sîr etmemesi olamaz. Çünki, mümkinin var olması ve yok olması arasında bu te’sîr olmayınca, mümkinin yok olması lâzımdır. Tercîh eden olmayınca, tercîh edilen de olmaz. Ya’nî, yaratan olmayınca, yaratılan da olamaz.
İkinci hâl olan, mümkinin yaratılmasına iki ilâhdan birinin te’sîr edip, diğerinin te’sîr etmemesi hâlinde, mümkinin yaratılmasının, iki yaratıcıdan her birine nisbeti müsâvî [eşid] olduğu için, ikisinden birinin te’sîri ile yaratılması muhakkak tercîh-i bilâ müreccihdir. Tercîh-i bilâ müreccih ise, bâtıldır. Eğer, iki ilâhdan herbiri aynı anda te’sîr ederse, iki müstakil müessirin, bir eser üzerine te’sîr etmeleri lâzım gelir. Bu ise, muhâldir. Bu şeklde, iki ilâhın mümkinâtdan bir şey üzerine, birbirine zıd olan iki te’sîr ile te’sîr etmeleri mümkin değildir. Bunlardan anlaşılıyor ki, burada lâzımın ya’nî iki müstakil müessirin (ilâhın), bir eser üzerine te’sîr ederek, ikisinin de te’sîrlerinin netîcelerinin meydâna gelmesi bâtıldır. Bunun için, melzûmun ya’nî iki ilâhın her birinin aynı anda bir esere te’sîr etmeleri de bâtıldır. Şu hâlde, âlemin Yaratıcısı iki olamaz. [Bu âlemin mutlak bir yaratıcısı vardır. O, bu âlemi yaratmağı dilemiş ve yaratmışdır. Eğer o dilemeseydi, yaratmasaydı hiçbir şey var olamazdı. Hiçbir şey, kendi kendine var olamaz. Herşeyi mutlak bir yaratan vardır. Kalem, kendi kendine yazmaz. Yazması için, mutlaka bir sebeb lâzımdır. Bu sebeb ise, herkesin bildiği gibi, kâtibdir. Kâtibsiz kalemin yazması nasıl mümkin değil ise, bir yaratıcı, sâni’ olmadan, âlemin var olması da, mümkin değildir.]
4 — Âlemin yaratıcısının iki olduğu farz olunsa, onlardan birisi, Zeydin kalkmasını dilediği anda, diğerinin de, Zeydin oturmasını dilediğini farz edelim. Zeydin hem kalkması, hem de oturması mümkindir. Fekat, iki ilâhın irâdeleri aynı anda hâsıl olunca, Zeydin aynı anda hem oturması, hem de kalkması îcâb eder. Bu ise, iki zıd şeyi birleşdirmek olduğundan muhâldir. Eğer, sâdece birinin irâdesi [dilediği] hâsıl olursa, diğerinin âciz olması lâzım gelir. İlâhın âciz olması muhâldir. Çünki âcizlik, mümkin olan varlıklarda ya’nî mahlûklarda bulunur. Mahlûk olanın ise, ezelde var olması, vücûd sâhibi olması muhâldir. Ezelî âcizlik muhâl olduğu gibi, ilâhın âciz ve hâdis olması da muhâldir. Çünki, ilâhın âciz olması, ezelde kâdir olup, sonradan kudretin zevâli, gitmesi ile tahakkuk eder. Bu ise, kadîmin zevâlini îcâb etdirir. Eğer, diğer ilâh için, Zeydin oturmasını irâde etmek mümkin olmaz ise, ikisinden biri, diğerinin irâdesine mâni’ olduğundan âcizlik lâzım gelir.