Keserse, nâfile olur ve etinden yiyebilir ve fakîrlere verdiği et sadaka olur. Fakîr, hayvanı kurban etmek niyyeti ile ve belli üç gün içinde satın alırsa, bu kavle göre, adak olur ve bayramın ilk üç günü içinde kesmesi vâcib olur. Diğer kavle göre, nezr olmaz, nâfile olur. Zengin ve fakîr, nezr kurbanlarının etlerinden kendileri yiyemez ve zekât vermesi câiz olmayan kimseler de yiyemez ve zenginlere yidirmez. Bu günlerde kesmezlerse, bayramdan sonra canlı olarak kendini, eğer satın almamış ise, değerini sadaka verirler. Kesip etini sadaka vermeleri câiz olur. Bayramda kesilen nezrin etlerinin kıymeti, diri değerinden az olursa, farkını ayrıca sadaka vermeleri lâzım olur.
AKÎKA KESMEK: Akîka, çocuk ni’metine karşılık, Allahü teâlâya şükr etmek niyyeti ile hayvan kesmekdir. Çocuğa nafaka vermesi vâcib olan kimsenin, yedinci günü ism koyması ve başını kazıyıp, saçının ağırlığı kadar, erkek için altın veyâ gümüş, kız için gümüş sadaka vermesi ve kendi malından, erkek için iki, kız için bir akîka hayvanı kesmesi, hanefîde müstehabdır. Akîka hayvanı, kurbanlık hayvan gibi olmalıdır. Sonra da kesilebilir. [Her zemân kesilebilir. Kurban bayramında da kesilebilir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” nübüvvetden sonra, kendisi için akîka kesdiği (Şir’a)da yazılıdır. Ölü olarak doğana ism konmaz ve akîkası kesilmez.] Etlerinden, kesen yiyebilir ve pişmiş veyâ çiğ olarak zengin, fakîr herkese verebilir. Akîka kesmek, Şâfi’î ve Mâlikî mezheblerinde sünnet-i müekkededir. Şâfi’î ve Hanbelî mezheblerinde, kemikleri atılmaz, kırılmaz. Oynak yerlerinden ayrılıp toplanır. Bir temiz, beyâz bez içinde gömülür. Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde kemikleri kırılabilir. Akîka, çocukları belâlardan, hastalıklardan korur. Kıyâmetde, anaya, babaya, ayrı bir şefâ’at ederler. (Mevâhib-i ledünniyye) birinci cildde diyor ki, (Hicretin sekizinci yılında İbrâhîm dünyâya gelince, yedinci günü, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” İbrâhîmin başını traş etdirip, saçının ağırlığı kadar gümüş sadaka verdi ve akîka olarak iki koç kesdi. Saçlarını gömdü).
Seni seven âşıkların,
gözü, gayra bakmaz imiş,
seni maksûd edinenler,
dünyâ ahret anmaz imiş.
Gönlün sana verenlerin,
ilmi sana erenlerin,
gözü seni görenlerin,
tâli’leri sönmez imiş.
Ölmez imiş âşık canı,
hiç çürümez imiş teni,
aşk her kimi kıldı fânî,
ona zevâl ermez imiş.
Emrine baş eğenlerin,
vuslatına erenlerin,
bülbül gibi ötenlerin,
kimse dilin bilmez imiş.
Aşkın ile bilişenler,
senin için sevişenler,
halvetine erişenler,
ölümden hiç korkmaz imiş.
Aklın varsa, ey kardeşim,
Hakkı sevmek olsun işin,
aşk tadını tatmıyanın,
kalbi temiz olmaz imiş.