● “Allahü teâlâ semâvâtın ve erdın nûrudur” âyet-i kerîmesinin ma’nâsı, sonradan yaratılmışlar, yokluklar olup, başdan başa zulmet ve şerlerdir. Ve onlarda olan hayr ve kemâl, hüsn ve cemâl vâcib-i teâlâ ve tekaddesdendir. Lâkin bu nûr zıller vâsıtası ile olup, “Allahü teâlânın mü’minin kalbindeki nûru, fener içindeki mum gibidir” âyet-i kerîmesi bunu irâde buyurur. 4/113
● İlhâm zannîdir. Kat’i değildir. Kat’ıyyet vahye bağlıdır. 5/116
● İmâm ile iftitâh tekbîri almağı, tecellîlerden ve zuhûrâtdan dahâ iyi bileler. 5/87
● İmâm-ı a’zam, ömrünün sonunda, iki sene ictihâdı terk edip, uzlete çekilmişdir. 5/61[Hak Sözün Vesîkaları: 341, Kıyâmet ve Âhıret: 99.]
● İmâm-ı a’zam dört bin altın kıymetinde elbise giyerdi. Ve güzel elbise tavsiye ederdi. 5/106. [Kıyâmet ve Âhıret: 101.]
● İmâm-ı a’zam, imâm-ı Ca’fer-i Sâdıkdan süâl edip, Yâ ibn-i Resûlillah! Allahü teâlâ, insanların istekli işlerini, onların arzûlarına bırakmış mıdır, dedikde, cevâbında, Allahü teâlâ, rubûbiyyetini, [yaratmak ve her istediğini yapmak büyüklüğünü] kullara bırakmakdan münezzehdir buyurdu. Yine süâl edip, onlara cebr eder mi, dedikde, cevâbında; cebr yokdur. Yaratmağı kullara bırakmak da yokdur. İkisi arası olagelmekdedir, buyurdu. 5/83. [Hak Sözün Vesîkaları: 345, Cevâb Veremedi: 346.]
● İmâm-ı Ca’fer-i Sâdıkda ayrı ayrı iki nisbet vardı ve birbirinden ayrılmış idi. Nisbetin biri, yüce ceddi tarafından Alî “radıyallahü anh”a ulaşır. Diğeri annesinin ecdâdından Sıddîk-ı ekberden “radıyallahü anh” alınmışdır. 5/59. [Hak Sözün Vesîkaları: 339, Kıyâmet ve Âhıret: 97.]
● İmâm-ı Rabbânî kaddesallahü sirrehül’azîz, müceddid-i elf-i sânî idi. 5/2
● İmâm-ı Rabbânî vilâyet-i Muhammediyye ve vilâyeti Mûseviyyenin terbiyet yaftesı olmuşdur. [Her ikisi ile yetişdirilmişdir.] 4/180.