Dünyâya, tâ’at ve ibâdet için gönderildiler (insanlar). İnsandan istenilen şey, Hak celle ve alâyı tanımakdır. Eğer bu istenen işlerde bozukluk (noksanlık) var ise, mâtem edilecek bir hâldir ki, dünyâ ve dünyâda olan şeyler onun yerini tutmaz. Bunların yokluğu (elden kaçırılması) ile bu fânî hayâtda üzülürlerse [zorluk çekerlerse] bu zorluk âhıret için kolaylıkdır. 6/208
● Dünyâ [hayâtı] şol kimse için zem edilmemişdir ki, …. 6/38
● Dünyânın dîne (âhırete) tercîh edildiği zemânda, amel edenin ecri, diğer zemândaki amel edenin ecrinin elli mislidir. 4/29 [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Dünyânın âhıret hükmünde kılınmasının îzâhı. 6/185
● Dünyâda Allahü teâlânın rızâsının ele geçmesi istenmişdir. Onu tanımak âhıretde va’d edilmişdir. 6/78
● Dünyâda [âhiret âşıklarının] âşığın nasîbi hep şevk ve ızdırabdır. Kavuşmak âhıretdedir. 6/185
● Dünyâ ayrılık yeridir. Kavuşmak yeri âhıretdir. Kavuşmamakdan dolayı, gönülleri kırılmaya. 6/203.
● Dünyâ [hayâtı] amel ve kesb yeridir. Ve âhıret, karşılık ve ecrin verileceği yerdir. Amel işlerken ecr taleb edip, onunla kalmak, kendini ecrden mahrûm eylemekdir. 5/33
● Dünyâ hayâtı geçicidir. Bu birkaç günlük hayâtı ganîmet bilip, Mevlâ-yı hakîkî celle şânühünün rızâsını kazanmağa sarf etmek gerekdir. Ve zikr ve fikr ile geçirmelidir. Alçak dünyânın, geçici ve helâk edici olarak sergilenen (fânî) ni’metlerine meyl etmeyip, âhıreti kasdedeler. Ve ebedî mülkü ve devâmlı ni’metleri ve Allahü teâlânın rızâsını kazanmak ile meşgûl olalar. 6/119.
● Dünyâ [hayâtı], baştan başa ayrılık yeri ve üzüntü yeridir. Kavuşma yeri âhıretdir. Hak sübhânehu, onun ameli [âhıret amelleri] ile kerem eyleye. [Âhıret amelleri ile şereflendire]. Tâ ki o yerin kavuşması hâsıl ola [âhıretin]. Dünyâ [da nefsin] râhatlığı kaldırılmadıkça, Allahü teâlâya tam kavuşmak hâsıl olmaz.