Ve günlük hâdiseleri ona isnâd ederler. Böyle birşey yokdur. 6/87.
● Akllarının esîri olanlar [akllarına uyanlar], bu muhabbetin kıymetini bilmezler. 6/173.
● Aklî delîller, kanâat hâsıl etmekden başka, birşey bildirmez. 4/230. [Se’âdet-i Ebediyye: 959.]
● Alâüddîn-i Attâr, zemânının kutb-ı irşâdı olmuşdur. 5/36. [Se’âdet-i Ebediyye: 512.]
● İllet-i ma’nevî [ma’nevî hastalık], mâsivâya bağlanmakdan ibâretdir. 4/105.
● İllet-i ma’nevîye [ma’nevî hastalığa], çok zikr ederek, ilâc taleb edeler. 6/153. [Cevâb Veremedi: 362.]
● İlm için, rü’yet-i basar ve kalb [kalb gözü açık olması] şart değildir. 5/102.
● İlm, âlim ile berâberdir. 4/88.
● İlm ve bilmek mahalli sadrdır [göğüsdür]. 6/225.
● İlm-i husûlî sâhibi, zevk ve şevkdedir. Ve sohbeti zevk verir. 4/88.
● İlm-i zarûrînin mahalli kalbdir ki, te’alluk edeninin gayr-i cismânî olmasına mâni’ değildir. 6/62.
● İlm, hâl’in başlangıcıdır. İlm, havâs ve avâm içindir. Hâl, vecd ve kemâl ehlinin husûsiyetidir. 6/217.
● Ayn-el-yakîn [görerek bilmek], eser perdesi olmadan müessiri görmekdir. Ve görülende yok olmakdır. Ateşi müşâhede [görmek] gibi. 6/137.
● İlm ve amel ihlâssız makbûl değildir ki, rûhsuz beden gibidir. 6/189.
● İlm ve amel, islâm kitâblarında beyân edilmişdir. İhlâs, sofiyyeye hizmete bağlıdır. 6/189.
● Gaybdan haber vermek, kalbden geçenleri bilmek gibi hârik-ul’âde şeyler, ehl-i istidrâcda da bulunur. 4/182. [Kıyâmet ve Âhıret: 376, İslâm Ahlâkı: 559.]