● Şeyhde fânî olmak, üveysîden gayriye [vefât eden velîden istifâde edenden başkasına] zarûrîdir ki, irâdeyi pîrin irâdesine tâbi’ kılmakdır. 4/50. [Hak Sözün Vesîkaları: 328, Kıyâmet ve Âhıret: 161.]
● Şeyhde fânî olmak, hakîkî fenânın başlangıcıdır. 5/153.
● Fenâ ve bekâda mu’teber olan, devâmlı olmakdır. 5/94.
● Fenâdan maksad, îmânın parlaması ve ahkâm-ı islâmiyyeye tam bağlanmakdır. 4/177. [Kıyâmet ve Âhıret: 284.]
● Kalbin fenâsı, hem cezbe, hem sülûke terettüb eder. [Hem sülûk, hem cezbeye âiddir]. Kalbin fenâsına kavuşan, seyr-i ilallahı temâm edip, kendi aslına kavuşup ve değişik hareketden istikrarlı harekete [telvinden temkine] kavuşmak hâsıl olduysa, ümîddir ki, dönüşünden emîn ola. 5/109.
● Fenâ ve bekâ, cezbe yönünden olup, sülûk yapılmamış ise, tekrâr beşerî varlığa dönebilir. 4/165.
● Fenâ ve bekâ, bâtın [rûh] hâllerindendir. Beşerî ihtiyâcların görülmesine muhtâcdır. Ondan kurtuluş mümkin değildir. 4/182. [İslâm Ahlâkı: 559, Kıyâmet ve Âhıret: 376.]
● Fenâ ve bekâ, rûh vasflarındandır. Fekat, sûrî eşyânın ortadan kalkması, rûhun mu’âmelelerine yardımcı olurlar. 4/83.
● Hakîkî fenâ sâhibi, şu’ûr sâhibidir, ayırd eder. Eşyânın hakîkatini bilmişdir. Zîrâ bu makâmda fenâ ve bekâ birbirlerinden ayrılırlar. Ve ayn-i fenâda bâkî ve ayn-i bekâda fânîdir. Zâtının yokluk ve kemâl sıfatların emânet olduğunu bilip, kendini sırf yokluğa ilhâk eder [katar]. 6/181.
● Nefsin fenâsına vâsıl olmıyan sâlike, gadab zemânında şeytân yol bulur. “Goncdüvânî” 4/29. [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Fenâ makâmında kalmak iyi değildir. Bekâya yükselmek lâzımdır. 4/38.
● Fenâ, kendi başına olgunluk ise de, istenen maksaddan değildir. Asl maksada kavuşmak için vâsıtadır. 4/156.
● Kalbin fânî olması, vilâyetde bir basamakdır. 6/169.
● Fenâ her uzva ulaşmadıkça kemâle ulaşılmaz. [Kemâl bulmaz.] 6/67.