● Vücûd için üç mertebe vardır: Biri, vehm mertebesidir. Enbiyâ ve melekler ve kümmel-i Evliyâ bu mertebeden hâricdir. İkincisi, nefs-ül-emr mertebesidir ki, sıfat ve ef’al-i ilâhî, Enbiyâ ve melâike ve neş’e-i âhıret bu mertebededir. Üçüncüsü, mertebe-i hâricdir ki, zât ve sıfât-i semâniyye-i vâcib-il-vücûd o makâmda mevcûddur. 4/85.
● Vücûd-i zihnî ve hâricî, mertebe-i imkânda taksîmdir. Mertebe-i teâlâda ne hâricin ve ne ilmin güncâyişi [sığması] yokdur. 4/85.
● Vücûd-i vehmî, aynada eşyânın sûretinin vehmi gibidir. O sûret, cevher [madde] olmayıp, kendileri ile kâim olmadıkları gibi, araz gibi, mahalsiz [yersiz] değildirler. Ve aynaya hulûl ve sereyânları da yokdur. 6/46.
● Vücûd-i vehmî, ilm-i ilâhîde mevcûddur. Hak sübhânehû, âlemi bu mertebede halk buyurmuşdur [yaratmışdır]. Hâricde mevcûd değildir. 4/152.
● Vücûd, ademin [yokluğun] zıddı değildir ki, ademin [yokluğun] yok olmasında vücûd lâzım gele. 4/230. [Se’âdet-i Ebediyye: 959.]
● Vücûd, her hayr ve kemâle mebde’ [başlangıç], adem [yokluk], her şer ve nâkısa menşe’dir. 6/162.
● Vücûd, her hayr ve kemâle mebde’dir [başlangıçdır] demek, her hayr ve kemâl Hak sübhânehûdan fâizdir [ya’nî ondan gelir] ve vücûd, o feyzin vüsûline vâsıtadır. 4/85.
● Vücûd-i adem ta’bîrinin tarîkatde ma’nâsı, fenâ üzerine terettüb eden [âid olan] bekâdır. 4/165.
● Vücûd-i ademin sâhibi, vücûd-i beşeriyyete avdetden emîn değildir. Lâkin, vücûd-i fenânın sâhibi onun hilâfıdır. 4/182. [İslâm Ahlâkı: 559, Kıyâmet ve Âhıret: 376.]
● Vücûd-i beşeriyyetden kıl kadar dermeyân olunca, nef-yü isbât kelimesiyle kendi ulûhiyyetini isbât eder. Ol cenâba lâyık olmaz. Bu marazdan [hastalıkdan], şifâyâb olmağa [şifâ bulmağa] imkân yokdur.