İçdik yâ Resûlallah dedim. Sonra elimdeki sütden biraz içip, sen de iç diye bana verdi. Biraz dahâ içiniz yâ Resûlallah, dedim. Biraz dahâ içip kabı bana verdi. Ben de içdim. Fekat beni bir gülme tutdu. Gülmekden yere düşdüm. Resûlullah bana ey Mikdâd! Bu senin yaramazlığından biridir. Sonra ben olan hâdiseyi anlatdım. Bu Allahü teâlânın rahmetinden başka bir şey değildir. Niçin bana haber vermedin. İki arkadaşını da uyandırsaydık, onlar da bu rahmetden nasîblenselerdi, buyurdu. Siz rahmete kavuşdunuz. Ben de kavuşdum, başkasının bu rahmete kavuşması veyâ kavuşmamasından endîşem yokdur, dedim.
• Ebû Kursâfe “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Benim müslimân olmam şöyle vukû’ buldu: Bir annem bir de halam vardı. Halamı dahâ çok severdim. Koyunlarımız vardı, onları otlatmaya giderdim. Giderken halam bana ey oğlum, sakın Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” yanına varma, seni sapdırır, derdi. Bir gün koyunları otlakda bırakdım. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna gitdim. Akşama kadar orada kaldım. Akşam koyunları aç ve memeleri boş eve döndüm. Halam koyunlara ne oldu diye sordu. Bilmiyorum, dedim. Ertesi gün yine aynı şeklde yapdım. O gün Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”: “Ey insanlar, hicret ediniz, islâma sıkı sarılınız. Cihâd devâm etdiği müddetçe hicret kesilmez” buyurdu. O gün de koyunları önceki gün gibi eve götürdüm. Üçüncü gün yine Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetine gitdim ve müslimân oldum. Resûlullah ile müsâfehâ yaparak bî’at etdim. Sonra halamın ve koyunların hâlinden şikâyet etdim. Koyunlarını yanıma getir, buyurdu. Gidip getirdim. Mubârek elini koyunların memelerine ve sırtlarına dokundurdu ve bereket ile düâ etdi. O ânda koyunların hepsi semîz bir hâle geldi ve memeleri süt ile doldu. Koyunları eve getirdim. Halam yavrum koyunları hergün böyle otlat dedi. Bugün de hergün olduğu gibi otlatdım. Yalnız bu gün başka bir hâdise oldu, dedim. Hâdiseyi tek tek anlatdım. Müslimân olduğumu söyledim. Annem ve halam da müslimân oldular “radıyallahü anhüm”.