Buyurdu ki: “Bir takım kimselere ne oluyor ki, Kureyşin iki büyüğü ve müslimânların babaları gibi olan hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer “radıyallahü anhümâ” hakkında, onların şânına yakışmayan şeyler konuşuyorlar ve bunları da bana isnâd ediyorlar! Bu sözleri söyliyenler cezâlandırılırlar. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, o ikisini ancak mü’min olanlar sever. Fâcir ve alçak olandan başkası da onlara buğz etmez. Sizin içinizde onlara denk kim olabilir. Onları seven beni sevmiş olur. Onlara buğz eden bana buğz etmiş olur. Ben onlara buğz edenlerden uzağım. Biliniz ki, bu ümmetde Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” sonra, insanların en üstünü Ebû Bekr-i Sıddîkdır “radıyallahü anh”. İslâmiyyete ondan dahâ çok hizmet eden yokdur. Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” en sevgili olan odur. Resûlullahdan sonra bu ümmet içinde, Allahü teâlâ katında Ebû Bekrden dahâ kıymetli, dahâ hayrlı, dünyâda ve âhıretde ondan dahâ üstün kimse yokdur. Yine Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Ebû Bekr-i Sıddîkdan “radıyallahü anh” sonra bu ümmet içinde insanların en hayrlısı Ömer-ül-Fârûk, sonra Osmân-ı Zinnûreyndir “radıyallahü anhümâ”. Sonra benim. Onlar hakkında bana isnâd etdiğiniz yalan sözleri red ediyorum. Sizin bu husûsda Allahü teâlâya karşı hiçbir delîliniz yokdur. Kendim için, sizin için ve diğer bütün müslimân kardeşlerim için istigfâr ediyorum.”
Hulâsâ Eshâb-ı kirâm “radıyallahü anhüm ecma’în” arasında bu dördü, fazîlet, ihsân ve iyilik, herkesin hürmet ve saygısını kazanmak, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” halîfeleri olmak bakımından, muhâcirlerin büyükleri ve islâma yardımda en önde gelen seçilmiş zâtlardır. Onların büyüklüklerini akl ile anlamak mümkin değildir. Onları üstün ve yüksek bilmek, hürmet ve saygı göstermek icmâ’ ile sâbitdir. Selef-i sâlihînin yolu budur. Bunun dışındaki yollar nefse uymak, te’assub, bid’at ve sapıklıkdır. Dalâlete düşmekden dâimâ Allahü teâlâya sığınırız.
Biliniz ki hazret-i Alî “radıyallahü anh” halîfelik husûsunda ictihâd etdi ve ictihâdında isâbet etdi. O sırada hilâfete ondan dahâ lâyık kimse yokdu. Hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” ictihâdında hatâ etdi.