Resûlullahın âli kuru çöllerde kalıyor,
Ziyâdın âilesi sırça köşklerde yaşıyor.
Ey Âl-i Resûl ve ilmin kaynağı olanlar,
Her nefesde olsun sizlere dâimâ selâmlar.
Emîn yaşadım, hayâtımı sizin vesîlenizle,
Îmânımı kurtarmağı umarım sevginizle.
Ba’zı rivâyetlerde bu kasîdenin elli beyt olduğu bildirilmişdir. Ehl-i beytin mubârek kabrlerinden de bahsedilmişdir. Da’bel bin Alî el-Huzâî bu kasîdesini İmâm-ı Alî Rızâya “radıyallahü anh” okurken:
Bağdâdda tertemiz bir zâta âid kabr vardır,
Hak teâlâ onu odalarda korumakdadır.
beytine gelince, İmâm-ı Alî Rızâ “radıyallahü anh”, Ey Da’bel, bu kısmına bir beyt de ben ilâve edeyim. Kasîden bu beytle bitsin, buyurdu ve şu beyti ilâve etdi:
Tûsda da garîb hâlde kalmış bir kabr olacak,
Gurbetin acısı tâ ciğerlere oturacak.
Bunun üzerine şâir Da’bel, ey Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” torunu! Bu kabr kimin kabri olur, diye sordu. Buyurdu ki: O gurbetde kalan kabr benim kabrim olur. Bu sebeble Tûs, Ehl-i beyti sevenlerin gidip geldiği yer olur. O gurbetde kim benim kabrimi ziyâret ederse, kıyâmet gününde afv edilmiş olarak benim yanımda bulunur.
• Kûfeli bir kimse şöyle anlatmışdır: Kûfeden Horasâna gidiyordum. Kızım bana bir elbise vererek, bunu sat, bana kıymetli taşlı bir yüzük al, dedi. Merv şehrine varınca, İmâm-ı Alî Rızânın “radıyallahü anh” hizmetcileri geldiler. Sendeki elbiseyi bize sat, İmâm-ı Alî Rızânın “radıyallahü anh” hizmetcilerinden biri vefât etdi. Ona kefen yapacağız, dediler. Bende elbise yok, dedim. Gidip tekrâr geldiler. Efendimiz sana selâm söylüyor, kızın sana bir elbise vermiş. Onu satıp yüzük alacakmışsın. İşte parasını getirdik, dediler. Elbiseyi onlara satdım. Sonra kendi kendime gidip imâmdan birkaç süâl sorayım.