Birini o fakîre verdi. Bir fakîr dahâ geldi, birini de ona verdi. Sonra bir fakîr dahâ geldi. Kalan bir dinârı da ona verdi. Ben, evde bizim için hiç bir şey kalmadı, dedim. Sonra minder üzerine yatıp uyudu. Öğle vakti ezân okununca, onu uyandırdım. Mescide gitdi. Oruc tutduğu için, akşama ona yemek hâzırlamak maksadı ile biraz borç buldum. Akşam yemeğini hâzırladım, çırayı yakdım. Öğle vakti yatdığı yerde dinârlar gördüm. Saydım, üç yüz dinâr idi. Kendi kendime, her hâlde bu dinârlar vardır diye güvenerek sadaka vermişdir, dedim. Yatsı nemâzından sonra eve geldi. Hâzırladığım yemeği görünce, Allahü teâlâya hamd etdi ve bana bakarak tebessüm etdi. Yemeği yidikden sonra dinârları getirdim. Bunları burada bırakmışsınız, dedim. Feryâd ederek, yazıklar olsun bu nedir, dedi. Bilmiyorum, burada buldum, dedim. Feryâdı dahâ da ziyâde oldu.
HÂLİD BİN VELÎD “radıyallahü teâlâ anh”
Ebû Bekr “radıyallahü anh” şöyle bildirmişdir: Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûrunda, Hâlid bin Velîdden “radıyallahü anh” bahs edildi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”: (O, Allahü teâlânın kılıclarından bir kılıcdır. Kâfirlerin karşısına çıkarmışdır.) buyurdu.
Ebû Bekr “radıyallahü anh” halîfeliği sırasında, Hâlid bin Velîdi “radıyallahü anh” Hîre tarafına gönderdi. Hîre halkı, Abdülmesîh isminde bir kimseyi, ona elçi olarak gönderdi. Hediyye olarak da te’sîrini bir sâatde gösteren bir mikdâr zehr gönderdiler. Hâlid bin Velîd “radıyallahü anh” elçiye bu nedir diye sorunca, te’sîrini bir sâat içinde gösteren bir zehrdir, dedi. Hâlid bin Velîd “radıyallahü anh” o zehri avcuna koydu ve “Bismillâhi ve billahi Rabbissemâi velardı. Bismillâhillezî Lâ yedurru ma’asmihî dâün” düâsını okudu ve o zehri içdi. Hiçbir zararı dokunmadı. Elçi Abdülmesih kavmine döndü ve onunla sulh yapınız. Çünki te’sîrini bir sâat içinde gösteren zehri içdi, hiçbir zarar görmedi. Bu işi onlardan başkası yapamaz, dedi.
Nakl olunur ki, Hâlid bin Velîd “radıyallahü anh” askerlerinin arasında dolaşırken, bir kişinin bir şerâb tulumu götürdüğünü gördü.