Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” halîfe iken, Eshâb-ı Güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinden birisini serdâr (komutan) ta’yîn edip, islâm askeri ile gazâya göndermişdi. Askerler gitdikden sonra, bir gün hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” oturduğu yerde, üç kerre sesli olarak lebbeyk dedi. Hiçbir kimse bunun sırrına vâkıf olmayıp, sormağa da kimse cesâret edemedi. Zîrâ Ömer “radıyallahü teâlâ anh” çok fazla şanlı idi. Kimse teklîfsiz huzûrlarında söz söyleyemezdi. Bu hâlin olduğu günün târîhini yazdılar. Görelim bunun aslı nedir, dediler. Bir zemân sonra o serdâr ve askerleri, nice fethler yapıp, sâlimen ve ganîmetler ile geri geldiler. Serdâr, hazret-i Ömere “radıyallahü teâlâ anh” sefer ahvâlini bir bir anlatdı. Hazret-i Ömer buyurdu ki; yâ o yiğidin hâli ne oldu, dedi. O da, dedi ki, Allahü teâlâ hazretlerine ma’lûmdur, yâ Ömer! Kasd ile olmadı. Soyunup, suya girdi. Meğer o su gâyet soğuk olup, tâkat getiremeyip, üç kerre; yâ Ömer diye bağırdı ve rûhunu teslîm etdi. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, benden sonra âdet olmayacağını bilsem, seni katl ederdim. Ammâ var, o yiğidin evlâdına akça borcunu ver, ya’nî diyetini öde, diye tenbîh eyledi. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” bu mertebe âdil idi. Askerin ahvâline çok fazla alâka gösterirdi. Hattâ o yiğidin vefât etdiği yer bir aylık yol idi. Bu uzaklıkdaki yoldan çağırdığı gibi, Medîne-i münevverede, izzet ve se’âdet ile oturduğu yerde, o yiğidin bağırmasını işitip, üç kerre “lebbeyk” demesinin sebebi bu idi.
Yirmialtıncı Menâkıb: Vettîn sûresinin tefsîrinde yazılmışdır ki, Meşrık tarafında bir yer var idi. Adına Bahreyn derlerdi. Orada yılda bir kerre ejderhâ çıkardı. Câbilkâ şehrine gelip, ona her sene bir oğlan verirlerdi. Onu yiyip, ondan sonra geri döner giderdi. Bir sene bir fakîr kimseye nöbet geldi. O biçârenin de bir oğlu var idi. Ejderhânın gelme vakti de yaklaşmışdı. O fakîrin oğlunu verecekler, ejderhâ yiyecekdi. O fakîr müthîş ızdırâbda iken, hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” mubârek hânelerine vardı. Ciğerini dağlayıp, gözyaşları dökerek dedi ki, yâ emîr-el-mü’minîn, yâ halîfe-i rûy-i zemîn! Revâ mıdır [uygun mudur], senin se’âdetli zemânında, benim gibi bir miskin ızdırâbda olsun. Senin yanında iken, ben zahmet çekeyim, uygun mudur? Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” buyurdular ki, sebebi nedir, bize haber ver. O derdli adam dedi: Yâ Emîr-el-mü’minîn. Ben Câbilkâ şehrinden gelirim. Senede bir kerre Câbilkâ şehrimize bir ejderhâ gelir.