Sabâha kadar bağırması dinmedi, dedi. O hâtun cevâb verdi ki, yâ Ebâ Abdüllah! Niçin beni kötülersin ve beni azârlarsın. Benim hâlimden haberdâr değilsin ki, onun için bana böyle huzûrsuz olursun. Ben bu çocuğu sütden kesdim. Evde yiyecek cinsinden bir nesne yokdur ki, onun ile eğleyeyim [oyalıyayım, susdurayım], râhat olsun, dedi. Emîr-ül mü’minin hazretleri dedi ki, bu çocuk kaç yaşındadır. Hâtun da dedi ki, henüz bir yaşını bitirmemiştir. Emir-ül mü’minin buyurdu ki; niçin vakti gelmeden sütden kesdin. Hâtun cevâb verdi ki, halîfemiz olan hazret-i Ömere Allahü teâlâ insâf versin. Oğlancıklar sütden kesilmeyince nafaka takdîr eylemez. Ona binâen vaktsiz kesdim. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” geri dönüp, ağlıyarak mescide geldi. Sabâh nemâzını şiddetli ağlamakdan güçlük ile kılıp, selâm verdikden sonra, ağlıya ağlıya (Sizin Ömerinize yazıklar olsun, yazıklar olsun!) dedi. Hemen o sâat tellâllar bağırdı ki, her müslimânın, gerek oğlu ve gerek kızı doğar ise, gelsin halîfeyi uyandırsın [bildirsin] ki, beyt-ül-mâldan ona nafaka takdîr etsin. Şimdiden sonra kimse nafaka tama’ıyla evlâdını vaktinden evvel sütden kesmesin ve bu dürlü kimselerin evlâdı var ise, getirsinler, bugünden nafaka yazdırsınlar. Herkes işitdi ki, sürûr ve safâ içinde, sevinerek, hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” adâletine ve insâfına hayrânlık duydular. “Radıyallahü teâlâ anh”.
Kırkyedinci Menâkıb: Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” halîfe iken, bir Cum’a günü, temiz [güzel] elbiseler giyip, Cum’a nemâzına gidiyordu. Hazret-i Abbâsın “radıyallahü teâlâ anh” se’âdethâneleri [evi] bu yol üzerinde idi. Hazret-i Abbâs, bir güvercin yavrusunu boğazlıyıp, dam üzerinde yıkayıp, kanlı suyunu, olukdan yola dökmüş idi. O sırada hazret-i Ömer, oluğun altından geçerken, o kanlı su üzerine dökülüp, elbiseleri kirlendi. Bu oluk, burada müslimânlara zarar veriyor diye emr etdi, oluğu yerinden kopardılar. Geriye evine dönüp, diğer elbisesini giyip, Cum’a nemâzına gitdi. Cum’a nemâzını kıldıkdan sonra, hazret-i Abbâsın “radıyallahü teâlâ anh” huzûrlarına gelip, oluğu kopardığına özr diledi. Hazret-i Abbâs dedi ki, yâ halîfe, o oluğu, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri mubârek elleri ile, oraya koymuş idi.