Hazret-i Alîye dedi ki, ey yiğit, bu deveyi satarım, alır mısın. Hazret-i Alî buyurdu ki, hâzır akçem yokdur. O şahs dedi ki, sana veresiye veririm. Hazret-i Alî dedi ki, ne kadara verirsin. Dedi ki, yüz akçeye veririm. Hazret-i Alî dedi ki, makbûlümdür; alırım. O da râzı olup, öyle olsun dedi. Deveyi hazret-i Alîye teslîm eyledi. Hazret-i Alî, deveyi eline alıp, biraz gitdikden sonra bir başka şahsa dahâ rast geldi. Dedi ki, yâ Alî, bu deveyi satar mısın. Hazret-i Alî, evet satarım dedi. O şahs dedi ki, üç yüz akçeye bana verir misin. Hemen vereyim, dedi. Deveyi o şahsa teslîm eyledi. O şahs da üçyüz akçeyi hazret-i Alîye temâmen verip, deveyi alıp-gitdi. Hazret-i Alî de sevinip, doğru pazara gitdi. Yiyecekler ve yemişler alıp, se’âdethânelerine vardı. Kapıyı açıp, içeri girdiğinde şeyhzâdeler sevinip, yemişi ve ni’metleri aldılar. Yemeğe başladılar. Hazret-i Fâtımatüz-zehrâ “radıyallahü teâlâ anhâ”, hazret-i Alîye bu akçeyi nereden aldın, diye sordular. Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” meydâna gelen hâdiseyi anlatdı. Ondan sonra yemeği yiyip, neş’elendiler. Sonra, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretlerine hamd ve senâ ve şükr etdiler. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki, yâ Hayrünnisâ! Şimdi ben, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” meclisine gideyim. Se’âdet ile kalkıp, devlethâneden dışarı çıkdı. Biraz gitdiği gibi, karşıdan Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” göründü. O sırada Sahâbe-i güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretleri ile otururken buyurmuşdu ki, (Varayım, Alî ile Fâtımayı göreyim.) Se’âdet ile kalkıp, gelirken, hazret-i Alî ile karşılaşıp, tebessüm ederek, buyurdular ki, (Yâ Alî! Deveyi kimden satın aldın. Kime satdın.) Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, (Allahü teâlâ ve Resûlü bilir.) Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Yâ Alî! Sana deveyi satan Cebrâîl aleyhisselâm idi. Satın alan İsrâfîl aleyhisselâm idi. O deve Cennet develerinden idi. Yâ Alî! Sen o müslimânın sıkıntısını giderdiğin için, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri dünyâda yerine elli hasene verdi. Âhıretde vereceğinin hesâbını Allahü teâlâ hazretlerinden gayri kimse bilmez) “radıyallahü teâlâ anh”.
Yirmiüçüncü Menâkıb: Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Mi’râc-ı şerîfe çıkdıkları zemânda, dördüncü gökde bir aslan gördü.