Ben dedim, evet yâ Rabbî bu ahdi kabûl etdim.) Ebû Berze-i Eslemî der ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Dedim, yâ Rabbel’âlemîn! Bu ahdini ki benim ile etdin. Ve ben o ahdi senden kabûl etdim. Bana söyle o ahd nedir. Allahü Sübhânehü ve teâlâ bana vâsıtasız olarak buyurdu ki, o ahd odur ki, sen bilesin, benden cümle halka diyesin ki, Alî hidâyeti göstericidir, doğru yolun işâretidir. Mutî’lerin ve muvahhidlerin gözlerinin nûrudur. Müslimân ve mü’minlerin serverleridir. Ben bütün kullarıma benim birliğimi ve tevhîdimi lâzım kılmışım. Bütün ümmetine senin risâletini tasdîk etmelerini lâzım kılmışım. Bütün mü’minlere Alînin muhabbetini ve meveddetini [sevmeği] lâzım kılmışım. Her kim Alîyi dost tutar, Allahü teâlâyı [beni] ve Muhammedi [seni] dost tutmuş olur. Muhakkak ki o kimse hakîkî dost olur. Alîyi sevmiyen de hakîkî düşmân olur.)
(İşâret): Zühd ve vefâ ehli Alîdir. Sıdk ve safâ ehli Alîdir. Cömert ve sehâ ehli Alîdir. Rıfk ve rızâ ehli Alîdir. Mahrem-i ravda-i asfiyâ Alîdir. Mefhâr-ı fadl-ı a’lâ Alîdir. Mahrem-i fadl-ı nu’mâ Alîdir. Kendi zemân-ı şerîfinde Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin mahlûkunun kıdvesidir. Semere-i şecere-i dîn-i Hudâ-i teâlâ Alîdir. Müstevcibül fedâil ve tefâdul ve meâsir Alîdir. Alî Mürtedâ “kerremallahü teâlâ vecheh” hazretlerinin mubârek gönlü, kâfirler ve mülhidler ve hâricîler üzerine, Cehennem Mâlikinin Cehennem ehli üzerine gönlünden şiddetli katı idi. Mubârek gönlü, dervişler ve yetîmler ve Cennet ehli üzerine, Cennet Rıdvânının gönlünden dahâ yumuşak idi. Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri behâdırlıkda, aslancasına mertlikde, kâfirlere ve mülhidlere çok şiddetli zehrden acı idi. Civânmertlikde, dervişlere bal ve şekerden tatlı idi. Her vakt ki, hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” hâmiyyet (iyilik severlik) ve siyâsete gideydi, Cehennemin sam yeli ve zakkûmu pişer ve ölürdü. Her vakt ki şefkat ve kerâmetde gideydi, Cennetin Na’îm nesimi pişer ve ölürdü. Her vakt ki Alî “kerremallahü teâlâ vecheh” Zülfikârı elinde tutar idi, kâfirlerin ve mülhidlerin ve ehl-i hevâların cânları tenlerinde muzdarib olurdu. Her vakt ki akçe keselerini eline alıp, açdığı zemân, fakîrlerin ve yetîmlerin cânları tenlerinde sâkin olurdu.