Kırkbeşinci Menâkıb: Mûsâ kelîmullah “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” hazretleri, varıp, Tûr-i Sînâda, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri ile mukâleme etdikde [konuşdukda], kelâm-ı Rabbânînin hazzından, bir mertebeye varırdı ki, dünyâ ve içindekiler unutulduğu gibi, kendinden geçer, aklı başından giderdi. O hâle geldikde, akllı olanlara nisbetle, ba’zı büyük süâller sorardı ki, akla ağır gelirdi. Bir günde vecd ve sekrleri kemâle erdikde, süâl etdiler ki, (ey Hay ve Alîm! İleride cihâna gelecek olan ve bütün dinlerin hükmlerini yürürlükden kaldıracak olan Muhammed kimdir. O Muhammed mi üstündür, ben mi?) Allahü tebâreke ve teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurdu: (Yâ Mûsâ! Falan vâdiye var. Hayretler içinde kalacak acâiblikler göreceksin.) Hazret-i Mûsâ da o vâdîye varıp, bir mikdâr durdukda, gördü ki, bir kuş, bir dal üzerine konar. Allahü tebâreke ve tekaddes hazretlerinin kemâl-i kudreti ile nutka gelip [konuşmağa başlayıp], fasîh bir lisân ile, Mûsâ kelîm “aleyhisselâm” hazretlerine selâm verip, der ki, yâ Mûsâ, sen Rabbil’âlemîne münâcâtda ve arz-ı hâcetde süâl etdin ki; ben mi yükseğim [üstünüm], yoksa Muhammed mi. Sen bilmez misin ki, Enbiyâ ve Evliyâ, hepsi Onun nûrundan halk olunmuşdur. Dünyâda ve âhıretde âşıklarıdırlar ve Onu taleb ederler [ararlar]. Mûsâ aleyhisselâm o kuşdan vehm alıp, der ki, Allahü teâlâ hazretleri için olsun bize haber veresin, kimsin ve adın nedir. Seni gördüm, hayretde kaldım. Sözün bana gâyet te’sîr eyledi. Bahtlılığa dil ve cânıma tatlı oldu. O kuş da der ki, ben Ebû Bekr-i Sıddîkın rûhuyum. Muhammed aleyhisselâm bu cihâna gelip, devletle şark ve garbı alır. O zemân ki, Mekkeden Medîneye hicret ederken, bir mağaraya varırız. O mağaraya girdiğimiz gibi, kapısına örümcekler ağ örüp, güvercinler yumurta çıkarır. Kâfirler bunları görmekle bize kötülük yapamazlar [burada yoklar derler]. Sonra Fahr-i âlem ve Resûlü muhterem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri asâyiş etdikde, çeşidli mahlûklar gelirler. Hazret-i Resûl ekremden nasîb alırlar. Sonra bir ejder [yılan] gelir. Bir koğukdan başını çıkarır. Ben de mâni’ olup, onun murâdını almağa mâni’ olup, ökçemi o deliğe tıkarım. Çâresiz kalınca ökçemi ısırıp, zehri bütün vücûduma dağılacakdır.
- 518 -