Maddecilerin (sonsuz öncelerde var olmak) sözlerinin, maddeler, cismler için, mümkin olmadığı anlaşıldı ise de, bu sözleri, maddeleri yaratan, fekat madde olmıyan, bir yaratıcı için mümkin, hattâ lâzımdır. Böyle söylemek yukarıda bildirilen çelişgiye sebeb olmamakdadır. Görülüyor ki, sonsuz olan bir varlık vardır. Bu varlık, maddecilerin, tabî’atcıların, komünistlerin dedikleri gibi, câhil, âciz, kısa bir zemân varlıkda durabilen, sonra çürüyüp yok olan, bildiğimiz cismler gibi değildir. Bu sonsuz varlık, madde olmıyan, hiçbirşeye benzemiyen, herşeyi bilen, gören, herşeye gücü yeten, müslimânların inandıkları bir Allahdır. Herşeyi O yaratmışdır ve yaratmakdadır. Tabî’at dediğimiz bu maddeler, cismler, canlılar ve çeşidli enerjiler, onların zan etdikleri gibi, yaratıcı değildir. Bunların hepsini Allahü teâlâ yaratmış, birbirlerine te’sîr etmek kuvvetini, kendilerine vermiş, yenilerini yaratmasına eskilerini sebebler, vesîleler yapmışdır. Allahü teâlânın sebeblere, sebeblerin te’sîr etmelerine ihtiyâcı yokdur. Hiç sebeb olmadan da yaratabilir. Fekat, sebebleri, vâsıtaları araya koyarak yaratmakdadır. Sebebler ile yaratmasında hikmetler, kullarına fâideler vardır. Bu fâidelerden biri, insan oğlu, bu sebeblere verilmiş olan te’sîrleri, özellikleri görerek, başka kimselerden işiterek öğrenip, maddî ve ma’nevî sebebleri kullanır. Bir yandan, yeni sentezler, analizler yaparak, yeni maddelerin, cismlerin yaratılmasına sebeb olur. Çeşidli sanâyı’ tesîsleri, fabrikalar yapılır. Bir yandan da, kalb, ahlâk temizlenerek, insan melek gibi olur. Allahın Velîsi olur. Ma’rifet-ullaha kavuşur. İnsan, istediği şeyin sebebine yapışarak, ona kavuşur. Sebeblere yapışmak, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” âdetidir. İnsan zekâsı, insan gücü de, Allahü teâlânın yaratmasına sebeb olmakdadır. Sebebler zincirinin bir halkası olmakdadır. Tabî’atcıların, komünistlerin, sebebleri yaratıcı zan etmeleri, çocuğun, babası çukulata getirince, (çukulatayı babam yaratdı) demesine benzemekdedir. Çünki o, çukulatayı babasının verdiğini görmekde, başka birşey bilmemekdedir.
Ahmed Âsım efendi, yine diyor ki: Allahü teâlâ, kadîm olmasaydı, hâdis olsaydı, onu yaratan bir yaratıcı bulunurdu. Bu yaratıcı kadîm ise, Allah odur. Hâdis ise, onu da yaratan biri lâzım olur. Böylece, kadîm olmıyan yaratıcılar zinciri mevcûd olur. Bu zincire, (Teselsül) denir. Teselsül ise, muhâldir, olacak şey değildir. Teselsülün muhâl olduğu, (Burhân-ı tatbîk) ile isbât olunur: Birşeyin sonsuz yaratıcılarını, birinciden başlıyarak, sonsuz olarak, yan yana dizelim. İkinci yaratıcıdan başlıyarak, ikinci bir sıra dahâ düşünelim. Sonsuza giden ikinci sıra, birinci sıradan bir noksân olduğu için, kısadır. Kısa olana sonsuz denilemez. İkinci sıra, sonsuz olamadığı için, bundan bir fazla olan birinci sıra da, sonsuz olamaz. Ya’nî, bir ucu sonsuza giden yarım doğru düşünülebilir. Fekat böyle birşey mevcûd olamaz. Teselsül olamaz. Sonsuz sayıda yaratıcılar olamaz. Sonsuz var olan bir yaratıcı olur. Bu tek yaratıcı, ezelîdir, ebedîdir, sonsuz olarak vardır. Varlığı kendindendir, başkasından değildir. Âkıl ve bâlig olan kimse, Allahü teâlânın sonsuz var olduğunu ve başka herşeyin yokdan var edildiklerini işitdikden sonra, aklını kullanmayıp, düşünmeyip, buna inanmazsa veyâ aklını kullanıp, düşünüp de, bunu akl kabûl etmez, fenne uygun değildir diyerek inanmazsa kâfir olur. Cehennemde sonsuz azâb görür, yanar. Ahmed Âsım efendinin yazısı temâm oldu. İnsan, işitmediği için düşünmezse ve düşünmediği için de, anlamaz, îmân etmez ise, yine kâfir olur. Cennete girmez. Fekat, Cehenneme de girmez. Kâfirlere yapılan azâb, buna yapılmaz. Hesâbı görüldükden sonra, hayvanlar gibi, toprak olur, yok olur. Allahü teâlâ, İsrâ sûresinin onbeşinci âyetinde meâlen, (Peygamber göndermedikce azâb yapmayız!) buyurdu. Bu âyet-i kerîmeden anlaşılıyor ki, Allahü teâlânın var olduğunu, bir olduğunu anlamak için, tabî’atdaki nizâmı, düzeni incelemek, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” haber vermelerinden ve bu haberleri işiterek, okuyarak öğrendikden sonra farz olmakdadır. İbni Âbidîn mürted bâbında buyuruyor ki, (Buhârâ âlimleri dediler ki, (Peygamber gönderilmeden, teblîg yapılmadan önce teklîf yapılmaz).