İslâm âlimi, dünyâya düşkün olmaz ve dünyâya düşkün olanlarla birlikde bulunmaz. İslâmiyyetin bildirdiği iyi işleri yapar. Çalışdıklarının dünyâdaki ve âhıretdeki karşılığını yalnız Allahdan bekler. Ondan başka kimseden birşey beklemez. Kur’ân-ı kerîmi çok okur. Evliyânın kalblerine gelen feyzlerden, ma’rifetlerden nasîb almışdır. Her işinde tevbe, inâbet, zühd, vera’, takvâ, sabr, kanâ’at, tevekkül ve rızâ yolunu tutar. Onu görenler Allahü teâlâyı hâtırlar. Dünyâ düşünceleri kalbinden kaçar. (Çeştiyye) yolunun büyükleri ile birlikde bulunan sâdık bir kimsede zevk, şevk, harâret, râhatlık, yalnızlık, ya’nî dünyâya düşkün olanlardan uzaklaşmak hâsıl olur. (Kâdirî) yolunun büyükleriyle berâber bulunmak, kalbde safâ hâsıl eder. Rûhlar ve melekler âlemi ile bağlılık hâsıl olur. Geçmiş ve gelecek şeylerden çoğu kendisine bildirilir. (Müceddidî) yolunun büyükleri ile berâber olanda huzûr ve cem’ıyyet ve yâd-i dâşt ve dünyâya şü’ûrsuzluk ve Allahü teâlânın cezbeleri hâsıl olur. Kalbine, rûhuna birçok şeyler ihsân edilir. İslâm âlimi müceddidî ise, bütün latîfelerinde keyfiyyetler, hâller, safâ ve letâfet ve nûrlar, sırlar hâsıl olur. Bu söylediklerimiz hâsıl olmazsa, sâdık olan tâlib, hakîkî âlime kavuşamadığı için ne kadar âh etse yeridir.
(Tâlib), sâdık olan insan demekdir. Allahü teâlânın sevgisi ile ve Onun sevgisine kavuşmak arzûsu ile yanmakdadır. Bilmediği, anlıyamadığı bir aşk ile şaşkın hâldedir. Uykusu kaçar, gözyaşları dinmez. Geçmişdeki günâhlarından utanarak başını kaldıramaz. Her işinde Allahdan korkar, titrer. Allahü teâlânın sevgisine kavuşduracak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabr ve afv eder. Her geçimsizlikde, sıkıntıda kusûru kendisinde görür. Her nefesde Allahını düşünür. Gaflet ile yaşamaz. Kimseyle münâkaşa etmez. Bir kalbi incitmekden korkar. Kalbleri Allahü teâlânın evi bilir. Eshâb-ı kirâmın hepsini, “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” diyerek iyi bilir. Hepsinin iyi olduğunu söyler. [Şimdi, böyle hakîkî tâlib kalmadı.] Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâb-ı kirâm arasında olan şeyleri konuşmamağı emr buyurdu. Sâlih müslimân, bunları konuşmaz, yazmaz ve okumaz. Böylece, o büyüklere karşı bir edebsizlikde bulunmakdan kendini korur. O büyükleri sevmek, Allahın Resûlünü “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sevmenin nişânıdır, alâmetidir. Kendi bilgisi ile, kendi görüşü ile Evliyâ-yı kirâmı birbirinden aşağı ve yukarı diye ayırmaz. Birinin dahâ yüksek, dahâ üstün olduğu ancak âyet-i kerîme ile ve hadîs-i şerîf ile ve Sahâbe-i kirâmın sözbirliği ile bildirmeleri ile anlaşılır. Muhabbet serhoşluğu elbet başkadır. Aşk sâhibi ma’zûrdur.
(Simâ’), bir kişinin veyâ birkaç kişinin okudukları dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleşdiren, şi’rleri, kasîdeleri, ilâhîleri ve mevlidleri dinlemek demekdir. Tesavvuf büyükleri, çalgısız olan ve kadın erkek karışık olmıyarak okunanları Simâ’ etmişler, dinlemişlerdir. Sultân-ı meşâyıh [Nizâmüddîn-i Dehlevî]nin sohbetinde, meclisinde hiçbir çalgı, hiçbir zemân görülmedi. O sohbetde bulunanlar, gizlice ağlar, ciğerleri yanardı. (Fevâid-ül-füâd) ve (Siyer-ül-Evliyâ) kitâbları bunu uzun anlatmakdadır. Tesavvuf büyüklerinin yolundan ayrılmak kalbi karartır. O büyükler, kalbde hâsıl olan kabzı, bast hâline çevirmek için veyâ inbisâtı ya’nî bast, râhatlık, ferahlık hâlini artdırmak için simâ’a izn vermişlerdir. Simâ’ kalbdeki Allah sevgisini ve rikkati artdırır buyurmuşlardır. Gâfillerin ya’nî kalblerinde Allah sevgisi bulunmıyanların simâ’ları câiz değildir. Böyle simâ’ meclisleri, toplantıları, fısk [günâh] meclisi olur. Her müslimân böyle simâ’lardan sakınmalıdır. Tesavvufculardan, ney gibi çalgılara câiz diyenler oldu ise de, bunu aşk ve muhabbet serhoşluğu hâlinde söylemişlerdir. İslâmiyyetin yasak etdiği böyle sözlere uyulmaz. [Tahtâvînin (Merâkıl-felâh) şerhi yüzyetmişdört (174). cü sahîfesine bakınız!]
Allah ismini yüksek sesle söylemek, kalb hastalığının ilâcıdır dediler. Fekat sessiz söylemek, dahâ fâidelidir. Sessiz yapılan zikrin dahâ efdal olduğu hadîs-i şerîfde bildirildi. Kalbdeki ateşi artdırmak ve gevşekliği gidermek için sesle söylemek câiz olabilir. Çok söyleyince ve riyâzetler çekilince, kalbde Allah sevgisi çoğalır, (Vahdet-i vücûd) sırları hâsıl olur.