Çünki, onu Cenâb-ı Bârî,
değişikliklerden kıldı ârî.
Şer’ ile yaydı, o Nebî,
Yer yüzüne ilmi, edebi.
Kim giderse onun izinde,
iyilik bulur her işinde.
Her kim ki, bu yola özenir,
güzel sıfatlarla bezenir.
Ümmîdir, eğerçi, o Nebî,
ilm ile doldurdu her yeri.
Ümmî ki, sözlerinde parlar,
her mahlûka âid haklar.
Ümmî idi, hocası yokdu,
fenne uygun âyet okudu.
Seçilmiş, sevgili iken o,
dâim beğenirdi yokluğu.
Emrine geçmişken memâlik,
üç gömleğe değildi mâlik.
Askeri olurken muzaffer,
açlığı sever idi ekser.
Çok mal bulunmazdı evinde,
fevtinde, görüldü, zırhı rehinde.
Vârını fakîre verirdi,
yoksul olunca, sevinirdi.
Ekser zemân gördüğü şeyler,
yanında, dünyâ neye değer?
İhsânları, herkese çokdu,
birşey yok demek, onda yokdu.
Ba’zan, o kadar çok verirdi,
düşmanları hep, eğilirdi.
Şefkati boldu, her leîme,
müşfik babaydı, her yetîme.
Her işinde vardı, çok hikmet,
hiç etmedi kimseye minnet.
Hastayı ziyâret ederdi,
derdliyi şifâyâb ederdi.
Teheccüdü hiç bırakmazdı,
Allah korkusundan yatmazdı.
Tutardı herkesi, Peygamber,
hep kendi nefsîle berâber.
İftihâr ederdi, kullukla,
huylu idi, ilâhi hulkla.
Bir mektebe oldu, müdâvim,
Allahdı, zâtına muallim.
Anlatmak için Rahmân, anı,
Kur’ânda hoş etdi beyânı.
Haşra dek, Şâh-ı enbiyâya,
olsun salevât, bî nihâye!
Olsun Âline, Eshâbına,
salât, selâmı âcizâne!