İncîllerden yüzlerce sene önce, Yunan felesofları arasında mevzu’ olup, konuşulan [ve çeşidli felesofların değişik şekllerde anlatmaya çalışdıkları] şeylerdir. [Çünki bunlar, ilâhî dinlerde, Peygamberler tarafından bildirilmişdir.] Teslîse âid sözlerin, eski ilâhî dinlerde ve hakîkî İncîllerde bulunmayıp, eski Yunan felesofları tarafından uydurulmuş olduğu ve hıristiyanlığın Yunanistana ve İskenderiyyeye yayılmasından sonra yazılan bütün İncîllere, sonradan ilâve edildiği muhakkakdır.
Îsâ aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın dîninin yaşandığı bir yerde doğdu. Semâya çıkarılıncaya kadar, Mûsâ aleyhisselâmın şerî’ati üzere hareket etdi. Benî İsrâîle verilen emrleri, onlarla berâber yerine getirdi. Sinagoglarda va’z verir. Tevrâtın ahkâmını teblîg ederdi. Mûsâ aleyhisselâmın dîninden ayrılanlara, Mûsâ aley- hisselâmın dînini ve o dînin edeblerini öğretirdi. O dîne sıkı sıkı yapışan Benî İsrâîle de, kıymet verirdi. Yehûdîler gibi, Yahyâ aleyhisselâm tarafından (Erden) nehrinde vaftiz olundu. [Erden, ya’nî Ürdün nehri, Filistinde bir nehrdir. 250 km. uzunluğundadır.] Doğduğu zemân sünnet olundu. Kendisi kimseyi vaftiz etmedi. Oruc tutdu. Domuz eti yimedi. (Allah bana hulûl etdi. Ben Allahın ezelî ve ebedî oğluyum. Benim şahsım iki tabî’atdan ya’nî kâmil bir insanoğlu ve Allah oğlu, ya’nî ilahlıkdan mürekkebdir) demedi. (Rûh-ül-kuds, babamın ve benim müşterek emrimizle iş yapar. Üç mukaddese ya’nî baba, oğul, rûh-ül-kudse îmân ediniz) demedi. (Ben şerî’ati değişdirmeğe değil, kuvvetlendirmeğe geldim) dedi. Bütün târîh kitâbları, Îsâ aleyhisselâmın hayâtında ve havârîlerin zemânlarında, teslîse dâir nasârâ arasında bir fikr olmadığı husûsunda müttefikdir.
Üç uknûm sözü, hıristiyanlar arasında mîlâdî ikinci asr sonlarında ortaya çıkdı. Bu fikr, Îsâ aleyhisselâmın teblîg etdiği dînin temâmen hilâfına, zıddına olduğundan, üç uknûma inananlar, bir müddet bu inanclarını nasrânîlerden gizlediler. Fekat gizli bir şeklde yaymağa çalışmakdan da, geri durmadılar. Bu sıralarda teslîs [üç tanrı] inancına sâhib olanlar, i’tikâdlarının [inançlarının] ve tutdukları yolun revaç bulması için, Yuhannâ İncîlini ve sonradan yazılıp havârîlere atf edilen mektûblar ile Pavlosdan nakl edilen mektûbları neşr etdiler, yaydılar. Bundan sonra, nasârâ arasında ihtilâflar meydâna geldi. Pekçok münâkaşa ve mücâdelelerin meydâna çıkmasına sebeb oldu. Allahü teâlânın birliğine, vahdete inanan nasârâ ile teslîse inananlar içerisinde yazı yazabilen, eli kalem tutan kimseler, kendi i’tikâdlarının revâc bulması ve diğer tarafa gâlib olmak için, günbegün İncîller ve havârîle- re nisbet edilen sayısız risâleler, mektûblar yazdılar.