Benî İsrâîl Peygamberlerinin bildirdikleri üzere, kıble, Kudüsdeki (Beyt-i mukaddes)e doğru idi. Sonradan (Kâ’be-i muazzama)ya doğru oldu. Kâ’be-i muazzamayı İbrâhîm aleyhisselâm yapmış olduğu için, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Kâ’be-i muazzamaya karşı ibâdet yapmak istiyordu. Merhameti sonsuz olan Allahü teâlâ, sevgili Peygamberini bu arzûsuna kavuşdurarak, kıble, Mescid-i aksâdan, Mescid-i harâma çevrildi. Bekara sûresinin yüzkırkdördüncü âyetinde meâlen: (Şimdi yüzünü Mescid-i harâm tarafına çevir)buyurulmuşdur.
İslâm dîninde, Mûsâ aleyhisselâmın şerî’atinde olan, Kurban kesmek, sünnet olmak, domuz eti, leş ve fâiz yimemek, zinâ etmemek, adam öldürmemek ve kısâs gibi dahâ nice hükmler vardır. Her ne kadar, zemânımızda mevcûd hıristiyanlıkda, Îsâ aleyhisselâmın emrinin hilâfına olarak, Mûsâ aleyhisselâmın şerî’atinde bulunan birçok hükmler tahrîf olunmuş ise de, zinâ ve adam öldürmekden nehy ve kıbleye yönelmek gibi, Mûsâ aleyhisselâmın şerî’atinden olan ba’zı hükmler devâm etmekdedir. Hıristiyanlar, (Tevrâtın bütün ahkâmı tasdîk olunmuş, mu’teberdir) dedikleri hâlde, hükmleri ile amel etmezler. [Sorulduğu zemân ise, (Kitâb-ı mukaddes)in temâmına inanıyoruz. Eski Ahd ya’nî (Tevrât) da, Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş kitâbdır dedikleri hâlde, bunun ahkâmı ile amel etmezler. Sebebini sorunca, hükmü nesh oldu, değişdi derler. Hem Allahü teâlânın kitâbı diye inanıyor, birçok bahslerde hıristiyanlık inancının delîli olarak Tevrâtdan âyetler okuyorlar, hem de ahkâmı ile amel edilmediği sorulunca, ahkâmı mensûhdur diyorlar.] Fekat ba’zı hıristiyanlar, 923 [m. 1517] senesinde ortaya çıkan Luther ismindeki bir papaza uyarak kıbleyi, ya’nî beyt-i mukaddese karşı dönmeği terk etmişlerse de, diğer milyonlarca katolik hıristiyan hâlâ beyt-i mukaddese doğru dönmekdedir. Hiç birisi, protestanların kıbleye dönmeği terk etmelerine i’tibâr etmemekdedir. Çünki, ibâdetden asl maksad, Allahü teâlâya ta’zîm ile, hamd, senâ, niyâz ve düâdan, ya’nî yalvarmakdan ibâretdir. Kalb huzûru ile, ma’nevî kıymeti hâiz olan bir yere dönerek, ibâdet etmekde, ta’zîmi ihlâl edecek, ibâdeti bozacak ne gibi bir şey düşünülebilir? Ayrıca, dönülecek cihetin belli olması, kalbin dahâ fazla huzûr bulmasına sebeb olur.
İbâdetlerinde, kıyâm, rükû’ ve secde gibi kulluğu bildiren edebler olmayan hıristiyanlar, kilisede, sâdece birbirlerinin yüzlerine bakarlar.